Yargıtay Kararları Işığında Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması ve Uygulama |
Türk Medeni Kanunu[1]’nun176. maddesinin 3. fıkrasına göre; irat biçiminde ödenmesine karar verilen tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Mezkûr kanun maddesinin 4. fıkrası da tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması ve azaltılmasına da karar verilebileceğini düzenlemiştir.
Yoksulluk nafakası, Türk Medeni Kanunu’nun amir hükmü ile alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölmesi hallerinde kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bunun dışında nafaka ödemekle yükümlü olan kişinin görevli ve yetkili mahkemeye başvurarak nafakanın kaldırılmasını talep etmesi de mümkündür. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre nafakanın kaldırılması istemi, nafakanın indirilmesi istemini de içermektedir. İşbu yazımızda da nafaka ödemekle yükümlü olan kişinin hangi hallerde mahkemeye başvurarak nafakanın kaldırılmasını/azaltılmasını talep edebileceğini, Yargıtay’ın kararları çerçevesinde inceleyeceğiz.
Nafaka alacaklısı kişinin, evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması daha önce mahkeme kararı ile hak kazanmış olduğu nafakanın, nafaka ödemekle yükümlü olan kişinin talebi üzerine kaldırılmasına sebebiyet verebilmektedir. Uygulamada davalı nafaka alacaklısının, evlilik bağı kurulmaksızın evliymiş gibi yaşaması; mahkeme kararı üzerine yapılacak sosyal ve ekonomik durum araştırması, kolluk kuvvetlerince yapılacak tespit tutanakları, ikametgâh kayıtları, tahkikat aşamasında dinlenecek tanık beyanları ile ortaya konabilecektir.
Bilindiği üzere yoksulluk nafakası, evliliğin boşanma kararı ile bitmesi nedeniyle yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilen bir nafaka türüdür. Fakat bu noktada “yoksulluk” olgusunun hukuki terminolojideki yerini saptamak elzem niteliktedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun birçok ilamında kabul edildiği gibi, yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. İşte belirlenen yoksulluğun ortadan kalkması, nafaka ödemekle yükümlü olan tarafın talebi üzerine, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını sağlayabilecektir. Uygulamada yoksulluğun ortadan kalkmasının ispatı, kredi kartı harcamaları, banka hesap hareketleri, lüks yaşam sürdüğünü gösterir yolculuk bilet kayıtları, SGK kayıtları, ticaret odası kayıtları, vergi dairesi kayıtları, TAKBİS ve EGM kayıtları ile ortaya konabilecektir.
Yargıtay birçok kararında “asgari ücret ile çalışmanın” yoksulluğu ortadan kaldırmayacağına ancak nafakanın kaldırılması isteminin azaltma istemini de içermesi sebebiyle, asgari ücretle çalışmanın nafakanın indirilmesinde etken olarak dikkate alınabileceğine hükmetmiştir. Esasen Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile mevzuatımızda yer edinen bu tespitin yerinde olduğunu söylemek mümkündür. Zira günümüz şartlarında yalnızca nafaka ile geçinmenin neredeyse imkânsız olduğu kolayca söylenebilir. O halde sırf nafakanın hükmedildiği tarihte çalışmayan ancak daha sonra asgari ücret ile işe başlayan nafaka alacaklısının, bu sebepten dolayı hak kazanmış olduğu nafaka alacağını ortadan kaldırmanın hakkaniyet ilkeleriyle uyuşmayacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki nafaka alacaklısının asgari ücretle çalışmaya başladığı işi ne denli sürdürebileceği de başka bir tartışma konusudur.
Yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki; bilimsel öğretide, evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu belirtilmektedir. (AkıntürkTurgut: Aile Hukuku 2. Cilt İstanbul 2002.8.294)
Adana 4.Aile Mahkemesinin 2011/519 Esas 2012/287 Karar sayılı kararı ile tarafların boşanmalarına ve davalı lehine aylık 300 TL yoksulluk nafakasına karar verilmiştir.
Somut olayımızda, davalı kadın boşanma sırasında bir işte çalışmamaktadır. Kendisine aylık 300 TL yoksulluk nafakası bağlanmıştır. Davalının çalışmaya başladığı iş, her an için sona erdirilebilecek bir iş olup, sabit ve güvenceli bir iş değildir. Geçici işlerde çalışmak yoksulluk nafakasının kaldırılmasını gerektirmez. Boşanmadan sonra SGK’lı işe girmiştir. Günümüz ekonomik koşullarında aldığı nafaka ile geçinmesi mümkün olmadığına göre; işe girip çalışması zorunluluk arz etmektedir.
O halde; mahkemece, asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı, kaldırma talebi azaltma talebini içermekte olup, bu durumun nafaka miktarının indirilmesinde etken olarak dikkate alınacağı da değerlendirilerek, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklindedir.
Bunun dışında Yüksek Mahkeme, birçok kararında da nafakanın hükmedildiği tarihte çalışmayan ancak daha sonra “sabit” ve “güvenceli” işlerde çalışmaya başlayan nafaka alacaklısının, yoksulluğunun ortadan kalktığını ve hükmedilen nafakanın kaldırılması gerektiğine işaret etmiştir.
Hangi durumların haysiyetsiz bir yaşam sürme olarak addedilmesi ve haysiyetsiz bir yaşam sürme olarak addedilen hayatın hangi sürede devam ettiği hiç şüphe yok ki somut uyuşmazlığın özelliklerine göre tespit edilmesi gereken hususlardır. Bu noktada kanun koyucu, hangi hallerin haysiyetsiz hayat sürme olarak addedilebileceğini mahkemelerin takdir yetkisine bırakmıştır. Hiç şüphe yok ki içerisinde bulunduğumuz toplumun ahlaki değerlerini sarsan, toplumca hoş karşılanmayan ve ayıplananbirçok yaşam tarzı haysiyetsiz yaşam sürmeye örnek olarak gösterilebilecektir. Bunlara örnek olarak ise ırza yönelik suçlar işlenmesi, anormal cinsel saplantılar, yüz kızartıcı suç işleme, randevu evi çalıştırma, kadın ticareti yapma, uyuşturucu ticareti yapma gibi durumlar örnek gösterilebilir.[6]
Uygulamada anlaşmalı boşanma protokolü ile belirlenen ve hâkim onayı ile hukuki anlamda vücut bulan yoksulluk nafakasının kaldırılması/indirilmesi istemiyle de sıkça karşılaşılmaktadır. Bilindiği üzere anlaşmalı boşanma davalarında taraflar, karşılıklı olarak boşanmaya razı olduklarını ve boşanmanın mali sonuçlarını da yine karşılıklı olarak mutabık kaldıkları bir protokol ile belirlediklerini ve protokol hükümleriyle boşanmaya karar verilmesini talep etmektedirler. Boşanma gerçekleştikten bir süre sonra da protokolle belirlenen yoksulluk nafakasının kaldırılması istemiyle davaların açıldığı sıkça görülmektedir. Nafaka iradı tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen kaldırılması da mümkündür. Ancak bu minvalde açılan davalarda, davacının talebinin sözleşmeye bağlılıkilkesi (pacta sunt servanda) uyarınca ayrıca bir değerlendirilmeye tabi tutulacağını söylemek de mümkündür. Bilindiği üzere anılan ilke uyarınca bir sözleşme akdeden taraflar, sözleşmeye bağlı kalmak ve meydana gelen zorluklara ve engellere rağmen karşılıklı olarak edimleri yerine getirmekle yükümlüdür.Hiç şüphe yok ki iyi niyet ve dürüstlük kurallarından yoksun şekilde ikame edilen bu davaların reddi kaçınılmaz olacaktır.Yüksek Mahkeme birçok kararında yasada aranan şartlar gerçekleşmeden, taraflarca sözleşme ile belirlenen ve hâkim tarafından onaylanan iradın tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini talep etmenin, hakkın kötüye kullanılması mahiyeti arz edeceğini belirtmiştir. Ancak sözleşmeye bağlılık ilkesine rağmen Türk Medeni Kanunu’nun 176. maddesinin 4. fıkrası ile düzenlendiği gibi, tarafların sosyal ve ekonomik durumunda meydana gelen olağanüstü değişimler veya hakkaniyetin bunu gerekli kıldığı haller sebebiyle protokol ile belirlenen yoksulluk nafakasının yeni koşullara göre uyarlanması da taraflarca talep edilebilecektir.
Görüleceği üzere Yüksek Mahkeme’nin, nafakanın kaldırılması istemleriyle ikame edilmiş davalara ilişkin verdiği kararların birçoğunu iyi niyet ve dürüstlük ilkeleriyle bağdaştırdığı, ikame edilen davaların bu ilkeler ışığında değerlendirilmesinin hayati önem arz ettiği sabittir. Nafaka alacaklısının evlilik bağı olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, haysiyetsiz hayat sürmesi gibisebeplerle ikame edilen davalarda ileri sürülen soyut iddiaların her türlü delil ile ortaya konabilmesi gerekmektedir. Bunların dışında yoksulluğun ortadan kalkması, tarafların sosyal ve ekonomik durumunda meydana gelen olağanüstü değişimler sebebiyle ikame edilen nafakanın kaldırılması davalarında ise “nafakanın hükmedildiği tarih” ile “nafakanın kaldırılması istemiyle davanın açıldığı tarih” arasında bir mukayese yapılmalı, belirtilen tarihler arasında tarafların sosyal ve ekonomik durumunda meydana gelen değişimler saptanmalı veiyi niyet ile hakkaniyet ilkeleriyle sonuca varılması gerektiği kanaatindeyiz.
Av. Eren Can KAPMAZ& Av. Volkan ALKILIÇ
[1] 4721 Sayılı Türk Meni Kanunu, 08/12/2001 tarihinde 24607 Sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanmıştır. [2] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/17419 Esas, 2016/2787 Karar, 29/02/2016 Tarihli kararını ifade etmektedir. [3] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/9969 Esas, 2015/16668 Karar, 26/10/2015 Tarihli kararını ifade etmektedir. [4] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/9825 Esas, 2015/13574 Karar, 07/09/2015 Tarihli kararını ifade etmektedir. [5] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/10053 Esas, 2017/597 Karar, 25/01/2017 tarihli kararını ifade etmektedir. [6] RUHİ, Yargıtay İçtihatlarıyla Nafaka Hukuku, s. 56 [7] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2011/22536 Esas, 2012/17686 Karar, 26/06/2012 tarihli kararını ifade etmektedir. [8] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/9940 Esas, 2017/669 Karar, 26/01/2017 tarihli kararını ifade etmektedir. [9] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/7535 Esas, 2016/10920 Karar, 19/09/2016 tarihli kararını ifade etmektedir.