Masumiyet Karinesi |
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6’da düzenlenen ‘‘Adil yargılanma hakkının’’ bir uzantısı olarak ‘‘masumiyet karinesi’’ karşımıza çıkar. Bazen suçsuzluk karinesi bazen de masumiyet karinesi olarak karşımıza çıkan bu karine AİHS 6. Maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre:‘‘Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak ispatlanıncaya kadar masum sayılır.’’ Anayasada da İHAS madde 6 kapsamına uygun bir şekilde madde 38’de Suç ve Cezalara ilişkin hükümler başlığı altındamasumiyet karinesinin düzenlendiğini görürüz. Buna göre: ‘‘Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.’’ Bu doğrultuda herkes, İHAS kapsamında adil yargılanma hakkı ve anayasada düzenlenen hükümlere ilişkin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından makul süre içerisinde hakkaniyete uygun(adil) ve aleni bir şekilde adil yargılanma hakkının gerekleri çerçevesinde suçu ispat olununcaya kadar suçsuz sayılma ve buna göre muamele görme hakkına sahiptir.Bu ilke çerçevesinde kişinin masumiyeti esastır. Kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti ‘‘asıl’’ olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.[1]
AİHM kapsamında da ‘‘İspat yükü devlet makamlarındadır ve kişinin suçsuz olduğunu ispatlama zorunluluğu yoktur. İspat külfetinin savunma makamına, yani başvurucuya yüklenmesi masumiyet karinesinin ihlaline neden olur.[2]Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suçluluk karineleri ve ispat yüküne ilişkin olarak ilkeler belirlemiştir. Buna göre ispat yükünün iddia makamından alınıp savunma makamına verilmesi hâlinde masumiyet karinesi ihlal edilebilir (Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, § 15). AİHM, Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988, §§ 24, 28, 29) başvurusunda, fiilî veya hukuki karinelerin her hukuk sisteminde bulunabileceğini belirttikten sonra ceza hukukundaki karinelerin belli koşulların oluşması durumunda kabul edilebileceğini ifade etmiştir. Mahkemeye göre fiilî veya hukuki karinelerin bulunduğu durumlarda suç isnadı altındaki kişiye bunun aksini ortaya koyma olanağının mutlaka tanınması ve kişinin savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir.[3]
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun(CMK) 2. maddesinde soruşturma, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre; kovuşturma ise iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre olarak ifade edilmiştir. Bir kimsenin suçlu olarak kabul edilebilmesi için hakkında mahkumiyet hükmünün kesinleşmiş olması gerekir. Yargılama süreci bitmeden resmi makamların kullandıkları suçlayıcı ifadeler de AİHM kapsamında masumiyet karinesinin ihlali olarak değerlendirilmiştir. Nitekim mahkeme 25.08.1993 tarihli Sekanina-Avusturya kararında, kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın bir bakanın sanığı suçlayıcı nitelikte basın açıklaması yapmasını masumiyet karinesinin ihlali olarak nitelendirmiştir.
Masumiyet karinesi sonucunda sanığın susma hakkının bulunur ve yasak sorgu yöntemi kullanılarak elde edilen deliller yargılamada kullanılamaz. Sanığın susmasında aleyhine sonuçlar çıkarılması masumiyet karinesini ihlal eder.[4]
Bu ilkenin bir uzantısı olarak ‘‘şüpheden sanık yararlanır’’ ilkesi de karşımıza çıkar. Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince “in dubioproreo” olarak ifade edilen “ şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır[5]
Herkesin, adil yargılanma hakkının ilkelerinin uygulanmasını talep etme hakkı vardır. Suçu ispat olunana kadar kişinin ‘‘suçsuz’’ kabul edilmesi modern hukuk sisteminde kişinin temel haklarından biridir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte kişiyi isnadın bildirilmesinden mahkumiyetin kesinleşmesine kadar olan sürede ‘‘şüpheli’’ sıfatından ‘‘suçlu’’ olarak akdetmek kesinleşmiş bir hüküm olmadan sıklıkta yaşanmaktadır.
Çağdaş hukuk sisteminde, kişinin suçsuzluğunu ispat etme yükümlülüğü değil, iddia makamının suçluluğunu ispat etme yükümlülüğü vardır ve şüpheden sanık yararlanır. Güvence altına alınmak istenen temel düşünce;gerek mahkemelerin gerekse medya organlarının, basının isnat edilen suçun sanığın işlemiş olduğu önyargısıyla hareket etmemesini güvence altına almaktır. Ceza yargılamasında temel ilkelerinden biri de isnat edilen suçun sanığın işlediğine dair hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Eğer sanığın yahut şüphelinin aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sonucunda mahkumiyet kararı verilirse modern hukuk sisteminde ceza yargılamasının temel ilkeleriyle çelişir. Tüm bu sebeplerden, bir kimseyi ‘‘suçlu’’ sıfatıyla yargılayabilmek için kişinin o suçu işlediğine dair en ufak bir şüphenin mevcut olmaması gerekir. Çünkü unutulmamalıdır ki; şüpheden sanık yararlanır.
Stj. Öğrenci Esra BATTAL & Av. Pakize Duvarcı
[1]Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27. [2]Minelli/İsviçre Karar B. No:8660/79, 25.03.1983 [3]Adem Hüseyinoğlu, B.No: 2014/3954, 15/2072017 [4]Yrd. Doç. Dr. İlhan ÜZÜLMEZ,Türk Hukukunda Suçsuzluk Teorisi ve Sonuçları, TBB Dergisi, Sayı 58, 2005 [5]Ceza Genel Kurulu 2012/6-1309 E. , 2013/258 K