- Öncelikle Bizleri Kırmayıp Sizinle Gerçekleştirmek İstediğimiz Röportajı Kabul Ettiğiniz İçin Teşekkürlerimizi Bir Kez Daha Yineleyerek, Kendiniz Ve Güncel Faaliyetleriniz Hakkında Bizleri Bilgilendirmenizi Rica Ederek Röportajımıza Başlamak İsteriz.
Adalet medya olarak ilk röportajı benimle yaptığınız için ben de sizlere teşekkür ediyorum. Önce kendimi tanıtıp sonra güncel faaliyetlerimiz hakkında bilgi vermek istiyorum.
1974 yılında Kayseri’nin Tomarza ilçesinde doğdum. 1992 yılında Tomarza İmam Hatip Lisesini ve 1996 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini birincilikle bitirdim. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 22 yıl hâkimlik görevlerinde bulundum. Hakimlik görevim yanında aynı zamanda bir akademisyenim. Ceza hukuku alanında yüksek lisans, doktora ve doçentlik eğitimim bulunmaktadır. Doçentlik hak ve yetkisi tarafıma 2015 yılında verilmiştir. 2012 ila 2014 yılları arasında Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevini yürüttüm. 15/7/2014 tarihinde Adalet Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğüne, Genel Müdür Yardımcısı olarak atandım. Halen aynı göreve devam etmekteyim.
Güncel faaliyetler kapsamında emek ve mesaimin çoğu Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdür yardımcılığında geçmektedir. 6 yıldır Avrupa Birliği (AB) uyum süreciyle ilgileniyoruz. Özellikle Türk mevzuatı ve yargısı ile AB mevzuatı ve yargısı arasındaki uyumsuz olan alanları tespit ederek uyumlaştırma ve kapasite geliştirmeye yönelik projeler yapıyoruz. AB uzmanlarıyla Türk uzmanlarını bir araya getirip soruna çözümler üretiyoruz. Bu kapsamda Yargı Reformu Strateji Belgesi (YRS) de bir AB projesidir. Yine Yargı Etiği Bildirisi, denetimli serbestlik müdürlüklerinin kurulması bir proje sonuç ürünüdür. Hızlıca başlıklar halinde değinecek olursak; yargıda hedef süre, arabuluculuk ve bilirkişilik kurumunun doğumu mevzuatı ve daire başkanlıklarının kuruluşu, mağdur hakları mevzuatı ve daire başkanlığı kuruluşu, Adli görüşme odaları, Adliyelerde ön büro uygulamaları gibi yargı ve temel haklar konusunda Türkiye’ye sağlanan birçok yeni kazanımlar AB projeleri sayesinde olmuştur. Benimde tüm mesaim, ekibimle birlikte adalet ve yargı alanındaki mevcut tıkanıkları tespit ederek bu tıkanıkları açmak için hangi yeni projeleri üretebiliriz üzerinde geçmektedir.
Bu işlerden arta kalan zamanımda her hafta yarım gün Adalet Akademisinde hâkim savcı adaylarına derse gidiyorum. İnsan hakları özelinde “ifade özgürlüğü” konulu ders veriyorum. Adalet bilinç ve şuurunun oluşturulmasına katkı vermeye çalışıyorum.
Tüm bu işler dışında pek vaktim kalmıyor ama yine de bir boş zaman bulabilirsem hukuk camiasının tartışmalı konularıyla ilgili makale ve kitap çalışmalarına devam ediyorum.
- Yeni Yargı Reformunun Yargıya ve Adaletin Tecelli Etmesine Dair Katkıları Neler Olacaktır ?
Toplum ve insan yaşamı çok dinamik ve gelişken öte yandan modern dünyada tıp ve teknik hızla ilerlemektedir. Yargı da bu hıza ayak uydurmak için kesintisiz bir reform anlayışına sahip olmalıdır. Biraz önce de söylediğim gibi Yargı Reformu Stratejisi (YRS), AB üyelik yolunda 23. Fasıl olan yargı ve temel haklar faslının açılış kriterlerinden birisidir. Türk Yargısının AB standartlarına uyumu için her beş yılda bir bu belge yenilenmektedir. Bu anlayışla hazırlanan Yargı Reformu ne ilktir ne de son olacaktır.
Yargı Reformu Stratejisi Belgesinin son güncellenmesi çalışmalarına “Güven veren ve erişilebilir bir adalet” vizyonuyla geçtiğimiz yıl başlanmıştır. Yeni yargı reformu stratejisinin üzerine inşa edildiği İlke ve değerler şöyledir;
- İnsan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi
- Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi
- Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi
- Hukuki güvenliğin güçlendirilmesi
- Adalete erişimin kolaylaştırılması
- Makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi
- Yargıya güvenin artırılması
- Yeni Yargı Reformunda Yer Alan Yazı İşleri Müdürlerinin Hukuk Mezunlarından Seçilmesi Sizin Açınızdan Nasıl Değerlendiriliyor, Adliyelerde Savcılarımız, Hakimlerimiz ile Hukukçu Yazı İşleri Müdürü Arasında Ön Gördüğünüz Olumsuz Durumlar Yaşanabilir mi ?
“Yazı İşleri Müdürlüğü” kariyer meslek olsun fikrini yargı reformundan önce bakanlıkta ilk savunanlardan birisiyim. Yazı işleri müdürlüğü aslında kariyer bir meslektir. Adaletin tecellisinde ve yargı hizmetlerinin yürütülmesinde kilit önemdedir. Bu fikir bende 2012 yılında AİHM ziyaretinde şekillendi. Zira AİHM’de yazı işleri müdürlüğü yüksek kariyere sahip bir meslektir. Raportör dediğimiz hukukçular bile yazı işleri müdürüne bağlıdır. AİHM’in idari ve adli işlerinin sevk ve idaresinde önemli bir rol oynar. Yargı reformlarında bir dönem AHU diye adlandırılan adalet uzman yardımcıları sistemi getirilmek istendi. O dönemde bu fikre sıcak bakmamış, ölü doğum olur diye bir öngörümüz vardı. Ve neticede AHU sistemi ölü doğdu. İlk alımlardan sonra bu müessese hiç çalışmadı. Şimdi hâkim yardımcılığı sistemi geliyor. Hazırlık müzakerelerinde tarafıma görüş soruldu. Cevabım çok iyi kurgulanmadığı takdirde ölü doğar şeklinde oldu. Ancak yeni sistemde kurgunun iyi yapıldığını da söylemem gerekir. Bu konular gündeme geldiğinde her defasında Hâkim yardımcılığından ziyade yazı işleri müdürlüğü “kariyer meslek olsun” fikrini hep dile getirdim. Ve nihayetinde Yargı reformu belgesine girdi. Burada da kurum iyi kurgulanmaz ise çok sıkıntılara gebe olabilir. Özellikle kalem içinden yetişen katiplerin yazı işleri müdürlüğü hakkına riayet çok önemli. Bence hakimve savcılar ile hukuk fakültesi mezunu yazı işleri müdürü arasında çatışma çok olmaz. Asıl çatışma / sorun kalem personeli ile hukuk fakültesi mezunu yazı işleri müdürleri arasında olabilir. Burada da kurgu iyi yapılırsa sorun yaşanmayacaktır. Yazı işleri müdürleri yargının bel kemiğidir. Müdürlerin kalemden, katiplikten veya adliye memurluğundan yetişmiş olmasının büyük avantajları vardır. Bence katiplik de bir kariyer meslek olmalıdır. Katiplerimizin üniversitede eğitim almaları teşvik edilmeli, hukuk fakültesine girişlerde ek puan gibi bir sistemle hukuk eğitiminin önü açılıp sonrasında kariyer meslek haline gelen yazı işleri müdürlüğü göreviyle kariyeri taçlanmalıdır. Bugün hukuk fakültesini bitiren katip veya adliye personeli hemen adliyeden ayrılıp ya hakim savcı olmaya çalışmaktalar veya serbest avukatlık yapmaktadırlar. “Hukuk mezunu katip kalemde oturmaz” anlayışı hakimdir. Zira dışarının imkanları içerinin imkanlarından çok çok iyi vaziyettedir. İşte yeni sistemle bu tarz yetişmiş nitelikli adliye çalışanları da kaybedilmemiş olur.
Öte yandan hukuk fakültesi mezunu birisinin doğrudan kalem müdürlüğüne atanması halinde çeşitli sorunların da çıkması muhtemeldir. Yıllardır kalemde çalışan katiplerin işlerini öğrenmesi, onların psikolojilerine vakıf olması zor olacağı gibi katiplerin yazı işleri müdürlüğü yolunun tamamen kapatılması katipler arasında motivasyon eksikliğine de neden olabilecektir. Yine katiplik mesleğinin yazı işleri müdürlüğü gibi nihai bir sonla taçlanmaması halinde nitelikli insan gücünün katiplik mesleğine yönelimlerinde azalma olabileceği gibi niteliğinin de düşeceği de açıktır.
- Sayın Genel Müdürüm, Ülkemizde Son Yıllarda Açılan Çok Sayıda Hukuk Fakülteleri, Özellikle Türkiye Barolar Birliği ve Hukukçuların Tepkisini Çekmektedir. Bu Konuya İlişkin Düşüncelerinizi Öğrenmek İsteriz. Hukuk Fakültelerinde Eğitim Kalitesi Düşmüş müdür, Yeni Düzenlemeye Göre Hukuk Fakültesi Mezunlarında Mesleği İcra Edebilmek Adına Gerçekleştirilecek Sınavların Yeterlilik Açısından Katkıları Neler Olacaktır?
Eskiden bir slogan vardı “meslek lisesi memleket meselesidir”. Bir soruna dikkat çekmek istenilmişti. Hukuk fakülteleri içinde böyle akılda kalıcı çarpıcı, dikkat çekici bir slogana ve daha da ötesi bir anlayışa sahip olunması gerekmektedir. Bu mesele sadece hakim savcıların, YÖK’ün, Baroların meselesi değil gerçekten de memleket meselesidir.
Bunu bir akademisyen hâkim olarak söylüyorum. 2017 yılında Doğunun köklü üniversitelerinden Erzurum Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesinde derslere gittim. Ceza genel ve ceza özel hukuku anlattım. Hukuk fakültesinde bir adet profesör vardı o da dekandı. Ceza Hukuku alanında ne doçent ne profesör vardı. Düşünebiliyor musunuz bir öğrenci hukuk fakültesi mezunu oluyor ancak bir ceza doçentini veya profesörünü göremeden mezun oluyor. Yine Kayseri Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Yüksek Lisans derslerine de gittim. Orada da hukuk fakültesinde bir adet profesör vardı ve oda dekandı, başka bir profesör yoktu. Sanki Ankara olunca durum farklı mı? Örneğin bilinirliği yüksek Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Hukuk Fakültesinde halen ceza doçenti ve profesörü bulunmamakta, dışardan takviyeli, taşımalı sistemle başka üniversitelerden hoca getirtilmeye çalışılmaktadır. Bu içler acısıdır. Bugün mantar gibi Çankırı’da, Yozgat’ta birçok ilde hukuk fakülteleri bulunmaktadır sayılarının 100’ü aştığını gördük daha da sayıyı takip edemedik.
Ülkemizin ihtiyaçları ve ihtiyaca yönelik insan kaynakları iyi analiz edilmeli, insan kaynaklarımız çarçur edilmemelidir. Bugün asgari ücretle çalışan avukat meslektaşımızı gördükçe yüreğim sızlamaktadır. Ruhsatlı avukat belki yeni almış ruhsatı genç, bekar, ailesi yanında kalıyor, bu sebeple işi öğreneyim çevre yapayım diye bu maaşa çalışıyor olabilir. Ama adına ne derseniz deyin ruhsatnameli bir avukat asgari ücrete çalışıyor. Sebep piyasa avukatlarla dolu, enflasyon var. Az olsa kıymeti farklı olacak.
Hukuk fakülteleri meselesine ben şöyle bakıyorum. Bir defa ihtiyaçtan çok fazla hukuk fakültesi ve mezunu var. İhtiyaçtan çok fazla. Efendim dağdaki çoban da hukukçu olsun yetişmiş çobanın memlekete ne zararı var denebilir. Zararı var efendim çünkü siz bilgisayar mühendisi yetiştirdiğiniz kişiyi tarlada çalıştıramazsınız. Bu o kişiye de tarlaya da zulüm olur. Araba tamircisini yetiştirip inşaat boyacısı yapamazsınız. İnsan kaynaklarınızı zayi edemezsiniz. Sosyal medyada gezen Levent Kırca’ya ait bir skeç hatırıma geldi şimdi. Bir avukat, cübbesini üzerine giymiş, seyyar satıcı arabasına bir daktilo ve masa koymuş, sokaklarda seyyar avukatlık yapıyor ve “avukat geldi hanım, avukat” diye bağırıyor. Mahalleden pencereden birisi “benim şu davama bir dilekçe yazar mısın?” diye sesleniyor. Derken zabıta geliyor. Seyyar avukat apar topar arabasını zabıtadan kaçırmaya çalışıyorken yakalanıyor vs. İlk izlediğimde bravo bir mesele ancak bu kadar güzel özetlenir dedim. Bu hızla gidersek olacağı budur. Bu kadar hukukçu fazlalığı ilerde elbette işportaya düşecektir. Efendim ben iyisini sınavla alırım, gerisi ne yaparsa yapsın. Bu anlayışta biraz önce bahsettiğimiz gibi doğru değildir. Memleketin ihtiyaçları iyi analiz edilmeli, ihtiyaca göre kabiliyeti olanlar belki ilkokuldan itibaren seçilerek yönlendirilmeli. Alanında iyi yetiştirilmeli ve alanında çalıştırılmalıdır.
Türkiye’nin en iyi beyinlerini hukuk fakültelerine topladık. Onbinlerce hukukçu yetiştirdik. Ancak yargı alanında 2010 yılından buyana yapılan reformlar ve revizyonlara bakacak olursak hala dört başı mamur bir yargı düzenini bir türlü oluşturamadık. Bunca yetişmiş beynin bu memlekete ve memleket insanına, düzgün işleyen ve ağız dolusu “ben yargıya güveniyorum” diyeceği, endeksinin de çok yükseklerde olduğu bir adalet düzenini kurma borcumuz olduğunu düşünüyorum.
- Ülkemizin Avrupa Birliği Üyeliği Hazırlıkları Ve Yapılan Reformlar Neticesinde Gelmiş Olduğumuz Aşamaya Dair Bize Kısaca Bilgi Verebilir misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti yaptığı reformlarla AB üyeliğine hazırdır. Bu evliliğe hazır olmayan taraf AB tarafıdır. Genç dinamik nüfusuyla işleyen ve büyüyen ekonomisiyle yeni Türkiye Cumhuriyeti daha önce olmadığı kadar sahada ve masada çok güçlüdür. Ekonomik darboğazda olan Avrupa, hergeçen gün yaşlanan nüfusuyla yaşlısına ve emeklisine bakamayacak hale geldi. Geçenlerde haberlerde geçti. Almanya bilmem 60 sektörde onbinlerce insan gücüne ihtiyaç duymakta, kendi insan gücünün yetersizliği nedeniyle Türkiye’den talep etmektedir. Avrupa’da aile hayatı bitmiştir. Aile olmayınca ailenin meyvesi çocuklarda olmuyor. Çocuklar olmayınca genç nüfus da olmuyor. Yine aile hayatı olmayınca bu sefer çarpık ilişki tirendi yükselmektedir. GLBT dediğimiz tipler (Geyler, lezbiyenler, Biseksüeller ve transseksüeller) her geçen gün çoğalmakta hatta birçok ülke, erkeğin erkekle evlenmesini geçerli hale koyacak yasal düzenlemeler bile yapmaktadırlar. Yine Avrupa’da dinsizlik hızla yükselmektedir. Bazı ülkelerde bu oran yüzde kırkların üzerine çıkmaktadır. Allah korkusu olmayan bir toplum neler yapabilir siz düşünün. Hristiyan da olsa kendi inançları gereği ritüelleri oluyor.
Kısaca bir tarafta hasta,yaşlı Avrupa, diğer tarafta genç, dinamik, güçlü ve yakışıklı Türkiye. İşin ilginci, nazlanan taraf Avrupa Birliği. Her geçen gün Avrupa büyük bir kısmeti teptiğini anlayacak, pişman olacak ancak iş işten de çoktan geçmiş olacaktır. Yeni Türkiye vizyonunda AB, artık tek stratejik hedef değildir. Kendi stratejik hedefine ulaşmada AB bir araçtır. Küresel çeteler karşısında AB ilişkileri bir silah gibidir. Yeri geldi mi bu silahı Türkiye kullanmaktadır. Bu sebeple bu silahı bırakalım mantığı doğru değildir. Çalışır vaziyette bu silah elimizde bulunmalıdır. Ancak küresel haydutlar karşısında bu silah da yeterli değildir. Yeni yeni silahlar icat etmeliyiz. Elimizde bulunan diğer silahları da aktif hale getirmemiz gerekmektedir.
- AB Üyesi Ülkelerin, İfade Özgürlüğü Kapsamında Ülkemizi Çok Sık Eleştirdiğini Duyuyoruz. Aynı Devletlerin Özellikle Ülkemize Yönelik Terör Faaliyetleri Kapsamında Örgüt Mensuplarını Teslim Etmedikleri Gibi, Bu Kimselere Terörist Bile Denilmesinden Rahatsız Olduklarını Gözlemlemekteyiz. Bu Çifte Standart Hakkında Düşüncelerinizi Alabilir miyiz?
Düşüncemize göre Türkiye’nin terörle mücadelesini sekteye uğratmak isteyen batılı devletler kendi hukuklarında olmayan dünyanın hiçbir ülkesinde kabul görmeyen bazı kriterleri Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Hem PKK’yı terör örgütü kabul edeceksiniz. Hem de bu terör örgütünün toplantısını ve gösterisini meşru kabul edeceksiniz hatta bu örgüt mensuplarının terörü ve terör örgütünü öven, meşrulaştıran sloganlarını ifade özgürlüğü kapsamına aldırmaya çalışacaksınız. Bu bir çelişkidir. Bunu yapan zihniyetin niyeti açıktır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün parçalanması, kamu düzeninin sarsılması, milli güvenliğin zafiyete düşürülmesidir. Bu dayatmaları asla kabul edilemez bulmaktayız.
Yine Avrupa ülkeleri, kendi topraklarında terör örgütlerinin ve mensuplarının her tür faaliyetlerine izin vererek sözde kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri değerleriyle de çeliştikleri gözlemlenmektedir. Örneğin Avrupa parlamentosunda PKK terör örgütünün ve liderinin posterlerinin de yer aldığı sergilerin açıldığı, Strazburg’da AİHM karşısında PKK terör örgütünün yöneticisinin resimlerinin ve bayraklarının serbestçe asıldığı, terörü simgeleyen kıyafetlerin giyildiği gözden kaçmamaktadır. Buradan Avrupalı samimi vatandaşlara tekraren seslenmek istiyoruz. Sizin de terör örgütü olarak kabul ettiğiniz PKK terör örgütüne sizin yöneticileriniz destek vermektedirler. İnsan hak ve hürriyetlerini yok etmek üzere kurulmuş bu terör örgütü canavarca duygularla canlı bomba veya bombalı araçla çoluk çocuk demeden cinayet işlemektedir. Bir gün sizin devletiniz içerisinde de aynı caniliği işleyeceklerini tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Lütfen terör ve teröriste yardım ve yataklık eden yöneticilerinizi uyarın ve gerekli dersi verin. Lütfen kağıtlarda yazan kendi birlik değerlerinize ihanet etmeyiniz.
Sonuç olarak küresel terör tehdidi altında kalan ve terörle 40 yıldır mücadele Türkiye Cumhuriyeti’nin bu terör belasından kurtulmak için nasıl yeni bir terörle mücadele konsepti oluşturmuşsa bu konsepte uygun olarak yargının da özellikle Anayasa Mahkemesinin yeni içtihatlarla yeni terörle mücadele konseptine yardımcı olması gerekmektedir. AİHM içtihatları uzmanlarca iyi irdelenmeli aslında lehimize kriterler mevcut olmasına rağmen hala eski, aleyhe, güncel olmayan kararlarla iktifa edildiği görülmeli, eski tarihli ve Türkiye aleyhine verilen kararlar yerine aynı kriterleri işleterek terörün bertaraf edilmesi yolunda terörü ve teröristi öven ifadelere karşı yaptırım uygulanması konusunda “toplumsal baskı” da dikkate alınarak bu tür ifadelere ceza verilmesi toplumsal barışın, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünün korunması için gereklilik arz ettiği gözden uzak tutulmamalıdır.
- Terör Örgütleri ve Terör Suçları, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Rehberi, Olağanüstü Hal Hukuku ve Bireysel Başvuru gibi Türk Yargı Camiasına faydalı ve son derece başarılı kitaplarda imzanız olduğunu biliyoruz. Hukuk Camiası ve kitap severler adına öğrenmek istediğimiz bir hususta bizleri yakınlarda yeni bir kitap bekliyor mu?
Güzel bir soru. Üzerinde çalıştığım bir kitap var. Hayalimin ve hayatımın en önemli eserlerinden birisi olacak inşallah. Bu memlekete ve aziz millete borcum olarak telakki ettiğim bir eser. Eserin ismi “Türk Ceza Kanunu TURABİ Şerhi”. Klasik şerhler gibi olmayacak. 6 cilt olmasını öngörüyorum. Her cildinde soyadımın bir harfi olacak. Eserin bitmesi belki yıllar sürecek. Belki kısım kısım yayınlanabilir. Çünkü bu tip eserler genelde ekip çalışmasıyla olur. Ben eser üzerinde tek başıma çalışıyorum. Çok ince işçilik gerektirdiği için bu işçiliği bizzat yapmak istiyorum.
Eser, genel olarak Türk tipi başkanlık gibi yeni Türk tipi hukuk sistemini önerecek. Malum Türk ceza hukuku,batı medeniyetinin taklidi mahiyetindedir. Özellikle ceza muhakemesi hukuku Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun bire bir tercümesidir. İkibin yıllık devlet geleneğine sahip yeni Türkiye Cumhuriyetine ve bu aziz millete bu durum yakışmamaktadır. Nasıl ki yerli ve milli İHA ve SİHA’larımız ülkemize güç vermiş ise hukuk alanında da yerli ve milli yeni bir Türk yorumu, ülkemizin gücüne güç katacaktır.
Turabi şerhi ile biz bu taklitçilik zihniyetini kırarak evrensel ilkeleri göz ardı etmeden ancak yerli ve milli değerler üzerine kurulu bir ceza hukuku nasıl ihdas edilirin derdiyle yola çıkmış bulunmaktayız. Bugünün ilim adamının yerli ve milli yorumuyla bugünün insanlarının ihtiyaçlarının doğru tespit edilerek gerçek adaletin doğumunu sağlayacak yeni bir doğumun / yorumun / sesin ya da anlayışın ortaya konulmasının vaktinin geldiği görüşündeyiz. Bu yorumu yapabilecek kapasitede insanlar elbette toplumumuzda mevcuttur. Ancak burada bizim yetersiz gördüğümüz husus yerli ve milli bir hukuk sistemine olan ihtiyacın yeterince hissedilmemesidir. Adalet mekanizmasında bir sorun olduğu genel olarak hem toplumda hem siyaset arenasında hemde akademik camiada kabul görür durumdadır. Biz işte bu ihtiyacı tüm hücrelerine kadar hissedenler olarak bu aziz milletin hak ettiği o yüce adalet düzeninin tesisi yolunda bir nebzede olsa katkıda bulunma aşk ve heyecanını taşımaktayız.
Bu doğumu yapacak veya yaptıracak organize güç bugünün siyasi iradesidir. Bu ihtiyaç evleviyetle onlarda olmalıdır. Doğum sancısı çeken kişi yeni Türkiye Cumhuriyetidir, Türk Milletidir. Doğum sancısı, ortaya çıkan adaletsizliklerdir. Adalete güven endekslerinin aşağılarda olması toplumdaki sancıyı gösterir. Doğumu yaptıracak hastane Meclistir. Doğumun doktorları yetişmiş mütefekkir ilim adamlarıdır. Bu sancılarla kıvranan Yeni Türkiye elbet nur topu gibi yeni Türk adaletini doğuracaktır. İşki bu doğumda hastanenin en alt kademesinde dahi olsa yer almak, şereflerin ve hizmetlerin en yücesi, ibadetlerin en büyüğü olacaktır.
- Adaletmedya.net’te Yayınlanacak Olan Bu Röportajımıza İlişkin Sitemizi Takip Eden Hakim, Savcı, Avukat ve Tüm Adalet Personeli Olmak Üzere Tüm Hukukçularımız ve Yargı Camiasına Vermek İstediğiniz Mesajlarınız Var İse Site Yönetimi Olarak, Arada Bu Köprü Görevini Üstlenmenin Bizi Ayrıca Mutlu Edeceğini Belirterek Teşekkürlerimizi ve Saygılarımızı Sunarız.
Buralara kadar gelip bizimle röportaj yaptığınız için ben teşekkür ederim. Derdi adalet olanlara selam olsun.
Adalet Medya.net olarak ilk röportajımızı Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürümüz Sayın Doç. Dr. Selami TURABİ’nin makamını ziyaret ederek gerçekleştirmiş bulunmaktayız.
Samimi, hoş sohbetleri, sitemize katkı ve destekleri, ve bizlere bu gururu yaşattığı için Adalet Medya Site Yönetimi olarak kendilerine bir kez daha teşekkür eder, saygılarımızı sunarız.