• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Cumhuriyet Savcısı Dr. Suat ÇALIŞKAN
Cumhuriyet Savcısı Dr. Suat  ÇALIŞKAN
bu.mail.gizlidir@adaletmedya.net
Sanığın Masumiyet Karinesinden Yararlanması
  • 15 Kasım 2019 Cuma
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars
  • +
  • -

MASUMİYET KARİNESİNİN DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNE ETKİSİ

  

Bir yargılamada, ceza muhakemesi hukukunda belirtilen ispat kurallarına tam olarak riayet etmeden, standart ispat kurallarını esneterek, sanık lehine olan delileri değerlendirmeden, “yapmıştır bu”, “kesin bu suçu işlemiştir” denilerek bir kişinin mahkûm edilmesi, cezalandırılması kabul edilemez bir durumdur.

Bu durum bazen sanığın kötü şöhretinden, bazen de benzer suçu önceden de işlemiş olmasından kaynaklanabilir.

Bu nedenle, ceza yargılamasında sanığın sahip olduğu, evrensel bir hukuk ilkesi olan masumiyet karinesinin, olasılık mahkûmiyetleri üzerindeki etkisi izaha muhtaç gözükmektedir.

 

AİHS’nin 6/2 maddesinde herkesin yürürlükteki yasalara göre suçluluğu ispat edilene kadar suçsuz kabul edileceği belirtilmiştir. Masumiyet karinesi ile birlikte suç şüphesi altındaki kişi peşinen suçlu sayılmayarak suçu henüz sabit olmadığı için, masum kabul edilmekte ve korunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na göre, masumiyet karinesinin üç doğal sonucu Vardır[1]:

 

Birinci sonuç: Suçluluğu İspatlama Yükümlülüğünün İddia Makamına Ait Olması: Bunlardan birincisi suçluluğu ispatlama yükümlülüğü iddia makamına aittir. Yani sanığa aleyhindeki delillerin neler olduğunu bildirmek ve suçluluk saptamasına dayanak olacak yeterli delil sunmak görevi iddia makamınındır[2].

 

İkinci sonuç: Şüpheden Sanığın Yararlanması: Masumiyet karinesinin ikinci doğal sonucu ise şüpheden sanığın yararlanmasıdır. Nitekim AİHM Barbera, Messegue ve Jabardo- İspanya davasında, tüm şüphelerin sanığın lehine kullanılması gerektiğine işaret etmiştir[3].

 

Üçüncü sonuç: Hukuka Aykırı Delillerin Hükme Dayanak Oluşturmaması: Masumiyet karinesinin üçüncü doğal sonucu ise suç şüphesi altındaki kişiden kötü muamele sonucu baskı altında elde edilen itirafın geçersiz olacağı ve hukuka aykırı delillerin hükme dayanak oluşturmayacağıdır. Bununla birlikte Sözleşme’nin 5/1 maddesi kapsamında kalmak koşuluyla, masumiyet karinesinin suç şüphesi altındaki kişinin tutuklanmasına engel değildir[4].

Masumiyet karinesi sadece mahkeme önünde değil bütün resmi makamlar ve özel kişiler düzeyinde de etkisini gösterir[5].

Dolayısıyla resmi görevlilerin ve özel kişilerin hakkındaki suç kovuşturması kesin mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanmamış kişiye suçlu gözüyle bakıp bu şekilde davranmaları Sözleşme’nin 6/2 maddesinin ihlaline neden olacaktır[6].

Masumiyet karinesi, suç soruşturmalarında özel kişiler tarafından özellikle kitle iletişim organları aracılığı ile bilgi verilmesine engel değildir. Ancak masumiyet karinesinin özel kişiler arası ilişkiler ve özelikle de kitle iletişim araçları için de geçerli olduğunu kabul etmek gerekir[7].

1982 Anayasası’nın 38/4 maddesinde “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklindeki ifade ile masumiyet karinesi tereddütsüz şekilde Anayasa’daki yerini almıştır.

Zaten suçsuzluk karinesi geleneksel bir hukuk ilkesi olmasının dışında, hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucu olarak da kabul edilmektedir[8].

Ayrıca Anayasa’nın 15/2 maddesi gereğince masumiyet karinesi savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde dahi dokunulması mümkün bulunmayan çekirdek haklar kapsamındadır[9].

Ceza Yargılaması ve Şüpheden Sanık Faydalanır İlkesinin Uygulanması

 

Ceza yargılamasının amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir.

Bu nedenle “suçsuzluk”  veya  “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kural ceza yargılamasının en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biridir. Bu ilkenin uzantısı olarak tanımlayabileceğimiz bir başka ilke daha vardır. Bu ilke,  öğreti ve uygulamada Latince olarak “in dubioproreo” şeklinde ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir.

Bu ilke, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır.

 

Mahkûmiyet kararı için suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesi gerekir:

Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, davaya konu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir.

 

Kuşku varsa mahkûmiyet hükmü kurulmamalıdır:

Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.

 

Sanığın mahkûmiyeti kesin ve açık kabul edilebilir hukuka uygun delillere dayanmalıdır:

Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân tanımamalıdır.

 

Varsayıma olasılığa dayalı mahkûmiyet kararı verilmemelidir:

Varsayıma, içinde tahmin içeren unsurlara, yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.[10]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, latince “in dubioproreo” olarak ifade edilen ve masumiyet ( suçsuzluk ) karinesinin bir uzantısı olan ve “kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” şeklinde ifade edilen ilkeyi, ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biri olarak kabul etmekte ve gerektiğinde kararlarında bu ilkeyi dikkate almaktadır.

Yargıtay’a göre, failin bir suçtan cezalandırılabilmesi için,  suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi gerekir.

Bu nedenle kuşkulu kalan ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar fail aleyhine yorumlanmamalıdır. Bu şekilde hüküm tesis edilerek failin cezalandırılması hukuka aykırı olacaktır.

 

Yargıtay, Ceza mahkûmiyetinin bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiğini kararlarında ifade etmektedir.[11]

Örneğin; somut olayda fail ile bir kişi arasında yapılan konuşmaların içeriği dosyada bulunan kanıtlara göre kuşkulu kalmış ise, kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” gereği kuşkunun fail lehine yorumlanması gerekir.[12]

 

Yargıtay bir kararında,  sanığın müştekiye rüşvet olarak para verdiği hususunun şüpheli kaldığını, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması gerektiğini ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği ifade ederek masumiyet karinesinin etkisine dikkat çekmiştir.[13]

Yargıtay bir başka kararında; dosya kapsamı, sanığın aşamalardaki istikrarlı savunmalarına göre görevli polis memurlarını ölümle tehdit etmek suretiyle atılı suçu işlediğine dair, mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığını ve sanığın elinde bıçak olduğu sırada sarf ettiği sözlerin bizzat kendi hayatına yönelik olması nedeniyle yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığını ifade ederek, sanık hakkındaberaetine karar verilmesi yerine yanılgılı gerekçelerle mahkûmiyet hükmü kurulmasını bozma nedeni yapmıştır.[14]

Yargıtay, sanıkların aşamalarda değişmeyen savunmalarını dikkate almaktadır. Bu durumla beraber şayet atılı suçun işlendiği hususunda şüpheli durum varsa, bu hususta sanık lehine yorumlanmalıdır.[15]

Yargıtay bir kararında, olay tutanağında isimleri yazılı bulunan görevlilerin beyanlarında, suça sürüklenen çocuğun kendilerine yönelik eylemde bulunduğu hususunda bir ifade bulunmaması hususunu fail lehine değerlendirmiş ve beraat kararı verilmesi gerektiğine işaret etmiştir.[16]

Yargıtay, yargılama sürecinde müşteki beyanları ile tanık beyanlarının uyumuna dikkat etmektedir. Şayet bu beyanlar birbirleri ile çelişkili ise bu durumu sanık lehine değerlendirmektedir.[17]

Yargıtay, bir failin diğer faili suçlayıcı beyanlarını tek başına mahkûmiyet için yeterli görmemekte, faile isnat edilen suçun kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispatlanması şartını aramaktadır.

 

Örneğin; sanık A’nın rüşvet alma suçlamasını kabul etmeyen aşamalardaki savunması, sanık B’nin rüşvet verdiğine ilişkin soyut anlatımının doğrulanmaması, HTS kayıtlarındaki görüşmelerin içeriklerinin kanıtlanmaması, ele geçen bir paranın bulunmaması halinde suçun kuşkulu kaldığı kabul edilmeli ve beraat kararı verilmelidir.[18]

 

Yargıtay, asıl fail yanında çalışan kişilerin atılı suça karıştıklarına ilişkin müştekinin soyut beyanları dışında mahkûmiyete yeterli delillerin bulunması gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.[19]

 

Örneğin, tefecilik suçunda, tefecilik yaptığı iddia edilen kişinin yanında çalışan kişininde tefecilik yaptığı yönündeki müştekinin soyut beyanı çalışan konumundaki failin mahkûmiyetine yeterli olmayacaktır.[20]

Yargıtay, sanığın kendisine tanık tarafından teslim edilen parayı köy bütçesine destek amacıyla aldığına dair müşteki ve tanıkların dışında iddiayı doğrulayan ve sanığın zimmet suçunu işlediğini gösteren savunmasının aksine kesin, tarafsız, inandırıcı ve mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığı olayda, beraat kararı verilmesi gerektiğini dile getirmiştir.[21]

SONUÇ

Şüpheden sanık faydalanır ilkesi, içerdiği tüm ilke ve kuralları ile ceza yargılamasında uygulanmalı, bu şekilde olasılığa dayanan mahkûmiyetlerin önüne geçilmelidir.

Kesin delil olmadan, yüksek bir olasılığa dayanan hallerde, masum olma olasılığı olan bir insanı cezalandırmaktansa, suçlu olma olasılığı olan bir insan hakkında beraat kararı vermek tercih edilmelidir.

Bu şekilde hem adli hatanın önüne geçilmiş olacak hem de evrensel ilkelere bağlı bir yargılama sağlanacaktır.

 

 

Kaynakça

Çavuşoğlu, Naz, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Topluluk Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler Üzerine, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi Yayınları, Ankara, 1994.

Dönmezer, Sulhi; “Suçsuzluk Karinesi Üzerine Düşünceler”, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, Beta Basım Yayım Dağıtım A.S. İstanbul 1998.

Feyzioğlu, Metin; “Suçsuzluk Karinesi Kavram Hakkında Genel Bilgiler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, Ankara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 48, Ankara, 1999.

Gözübüyük, Şeref; Feyyaz Gölcüklü; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara.

Mole, Nuala; Catharina, Harby; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesi Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları Kitapçıkları, No.3, Directorate General of Human RightsCouncil of Europe F-67075 StrasbourgCedex, Council of Europe, Almanya, 2001.x

Üzülmez, İlhan, “Suçsuzluk Karinesi ve Basın Özgürlüğü”, Prof. Dr. Fahiman Tekil’in Anısına Armağan, Beta Yayın Dağıtım A.Ş., İstanbul, 2003.

[1]   Çavuşoğlu, Naz, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Topluluk Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler Üzerine, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi Yayınları, Ankara, 1994, s. 39.

[2]   Barbera, Messegue ve Jabardo-İspanya, 06/12/1988; Gözübüyük, Şeref; Feyyaz Gölcüklü; Avrupa İnsan Hakları Sözleş-mesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s. 297

[3]   Barbera, Messegue ve Jabardo-İspanya, 06 /12/1988; MOLE, Nuala; CATHARİNA, Harby; Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-sinin 6. Maddesi Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları Kitapçıkları, No.3, Directorate General of Human RightsCouncil of Europe F-67075 StrasbourgCedex, Council of Europe, Almanya, 2001, s. 50.

[4]   Guzzardi-İtalya, 06/11/1980; Wemhoff-Almanya, 27/06/1968; Neumeister-Avusturya, 27/06/1968; Stögmüller- Avusturya, 10/11/1969; Gözübüyük; Gölcüklü; s. 299.

[5]   Kom. K. X.-Almanya, 06/10/1982, Başvuru No: 9295/81; Gözübüyük; Gölcüklü; s. 296

[6]   Allenet de Ribemont-Fransa, 10/02/1995 Kom. K. X.-Avusturya, 06/10/1981, Başvuru No: 9077/80; X.-Hollanda, 17/12/1981, Başvuru No: 8361/78; R.F. et S.F.-Avusturya, Başvuru No. 10847/84; Gözübüyük; Gölcüklü; s. 296.

[7]   Üzülmez, İlhan, “Suçsuzluk Karinesi ve Basın Özgürlüğü”, Prof. Dr. Fahiman Tekil’in Anısına Armağan, Beta Yayın Dağıtım A.Ş., İstanbul, 2003, s. 934

[8]   Dönmezer, Sulhi; “Suçsuzluk Karinesi Üzerine Düşünceler”, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, Beta Basım Yayım Dağıtım A.S. İstanbul 1998, s. 67.

[9]   Feyzioğlu, Metin; “Suçsuzluk Karinesi Kavram Hakkında Genel Bilgiler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, Ankara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 48, Ankara, 1999,  s. 136

[10] YCGK, E. 2016/20-426, K. 2018/85, KT. 13.3.2018.

[11]YCGK, E. 2010/9-88, K. 2010/255, KT. 14.12.2010.

[12]YCGK, E. 2010/9-88, K. 2010/255, KT. 14.12.2010: “…Somut olayda sanık C. ile C. D. arasında yapılan konuşmaların içeriği dosyada bulunan kanıtlara göre kuşkulu kalmış olduğundan, “kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” gereği kuşkunun sanık lehine yorumlanması gerekir. Ayrıca, sanık C.’in kendisine yardım etmek suretiyle üzerine yüklenen suçu işlediği iddia olunan C. D.’ın kabul olunan eyleminin Özel Daire çoğunluğunca suç oluşturmadığının, dolayısıyla beraatına karar verilmesi gerektiğinin kabulü karşısında, sanık C. hakkında yüklenen suçtan hükümlülük kararı verilmesi olanaklı değildir…”

[13]Y.5.CD, E. 2009/13270, K. 2012/9858, T. 04.10.2012: “….Sanığın müştekiye rüşvet olarak para verdiği hususunun şüpheli kaldığı, ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir (Anayasa m. 38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 142/2 ). Dosya kapsamı, sanığın aşamalarda değişmeyen savunmaları, tanık beyanları karşısında, sanığın atılı suçu işlediğine dair kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…”

[14]Y.5.CD, E. 2013/13597, K. 2015/800, T. 13.01.2015.

[15]Y.5.CD, E. 2013/14088, K. 2015/1487, T. 21.01.2015: “…Dosya kapsamı, sanıkların aşamalarda değişmeyen savunmaları karşısında atılı suçu işlediklerine dair, mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, hakaret ettikleri hususunda oluşan şüpheli durumun lehlerine yorumlanması gerektiği anlaşılmakla tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmediği gibi, delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraet hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,…”

 

[16]Y.5.CD, E. 2013/12864, K. 2014/12725, T. 16.12.2014: “…Ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği, olay tutanağında isimleri yazılı bulunan görevlilerin beyanlarında, suça sürüklenen çocuğun kendilerine yönelik eylemde bulunduğu hususunda bir ifade bulunmaması karşısında, oluşan şüpheli durum lehine yorumlanarak beraetine karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan oluşa uygun düşmeyen gerekçelerle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,…”

[17]Y.14.CD, E. 2016/1933, K. 2016/5622, T. 07.06.2016: “…Bu açıklama ışığında somut olay incelendiğinde, mağdure ile tanıkların aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın istikrarlı savunması ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden olan “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de gözetilerek beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi,…”

[18]Y.5.CD, E. 2014/9131, K. 2017/4344, T. 16.10.2017: “…sanık …’nın rüşvet alma suçlamasını kabul etmeyen aşamalardaki savunması, sanık …’ın rüşvet verdiğine ilişkin soyut anlatımının doğrulanmaması, HTS kayıtlarındaki görüşmelerin içeriklerinin kanıtlanmaması, ele geçen bir paranın bulunmaması ve dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde yüklenen suçların kuşkulu kalması, mahkumiyetine yeterli somut, tarafsız, bilimsel her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil mevcut olmaması ve beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde sanık …’nın mahkumiyetine, sanık … hakkında ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,…”

[19]Y.5.CD, E. 2014/9799, K. 2018/102, T. 11.01.2018: “….sanığın diğer sanık …’in şoförü olarak çalıştığını savunması karşısında sanık …’in eylemine iştirak ettiğine ilişkin müşteki …’ın soyut beyanı dışında iddiayı doğrulayan ve sanığın tefecilik yaptığını gösteren savunmasının aksine kesin, tarafsız, inandırıcı ve mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraati yerine yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…”

[20]Y.5.CD, E. 2015/7853, K. 2015/17518, T. 17.12.2015: “…öteki sanık Recep’ten faiz karşılığı para aldığı anlaşılan katılanların sanık Şükrü’nün faizle borç verdiğine dair beyanlarının bulunmaması, sadece babası olan diğer sanık Recep’in yanında çalıştığına ve tefecilik yapmadığına ilişkin aksi kanıtlanamayan savunması ve dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde tefecilik yaptığı iddiasının kuşkulu kaldığı, atılı suçu işlediğini veya diğer sanığın eylemlerine iştirak ettiğini gösteren mahkumiyetine yeterli somut, tarafsız, bilimsel ve her türlü şüpheden uzak kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,…”

[21]Y.5.CD, E. 2016/11386, K. 2018/5253, T. 11.07.2018: “….sanığın kendisine tanık … tarafından teslim edilen parayı köy bütçesine destek amacıyla aldığına dair müşteki … ve tanıklar …ve … beyanları dışında iddiayı doğrulayan ve sanığın zimmet suçunu işlediğini gösteren savunmasının aksine kesin, tarafsız, inandırıcı ve mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraati yerine, yine sanığın eyleminin zimmet suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi halinde ise Dairemizin 25/02/2014 gün, 2012/15211 Esas, 2014/2025 Karar sayılı bozma ilamına uyulduğu halde gereği tam olarak yerine getirilmeyerek, bu kapsamda bozma ilamında belirtildiği üzere, sanığın görev süresi itibarıyla köyün tüm gelir ve giderlerinin karşılaştırılarak bilirkişi incelemesi yaptırılıp sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,…”

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

AdaletMedya İnstagram Hesabımız
ads