Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Hakim Dr. Doğan GEDİK

Duruşma Düzen ve Disiplini Bağlamında Bazı Uygulama Sorunları

1.Giriş

Ceza muhakemes­inde, ceza­ uyuşmazlığı çözüme kavuşturmaya yönelik olarak belirli kurallar çerçevesinde bir takım faaliyetler yürütülür. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu da ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler. Yargılama faaliyeti de, iddia ve savunma faaliyetleri gibi ceza muhakemesinin bir diğer faaliyetidir. Yargılama faaliyeti iddia ve savunmanın ortaya koyduğu tez ve antitezden bir sonuç çıkarmak ve ceza uyuşmazlığını çözerek bir hükme varmak şeklindeki faaliyetlerden oluşmakta olup bu faaliyet millet adına bağımsız mahkemelerce yerine getirilmektedir.

Dava konusu olayın  muhakeme süjelerinin katılımıyla çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı devre, “duruşma”dır. Duruşma, tarafların karşı karşıya geldiği, delillerin tartışıldığı ve bu faaliyetlerin mahkeme huzurunda ve kural olarak her kese açık bir şekilde cereyan ettiği önemli bir devredir. Hâkim duruşmada edindiği bilgiler ve izlenimler neticesinde somut olayla ilgili bir yargıya varacak ve buna göre uygulayacağı hukuku belirleyecektir. Bunun için de duruşmanın öngörülen usul kurallarına uygun ve bir düzen içerisinde yürütülmesi gerekmektedir.

2. Duruşmanın İdaresi, Düzen ve Disiplini

Belirttiğimiz üzere mağdur/müşteki, sanık, avukat, tanık ile cumhuriyet savcısının aynı anda bulunduğu ortam “duruşma”dır. Duruşmanın icra edildiği yere de “duruşma salonu” denilmektedir. Duruşma, CMK’nın m. 192 gereği mahkeme başkanı veya hâkim tarafından yönetilir.   Duruşmaya başlamadan önce duruşmada hazır bulunması kanunen zorunlu kişilerin yerlerini alması gerekmektedir. CMK madde 188’e göre kanunen duruşmada hazır bulunması gerekenler sırasıyla; hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafidir. Nitekim hazır bulunması kanunen zorunlu olan kişilerin yokluğunda duruşma yapılması CMK madde 289/1-e gereğince mutlak bozma nedenidir.

Duruşmanın idaresi denilince, CMK’ya uygun olarak duruşmaya nasıl başlanacağı, sırayla hangi işlemler yapılacağı, taraflara ne zaman ve hangi sırayla söz hakkı verileceği, duruşmanın düzen ve  disiplinini sağlamaya yönelik ne tür tedbirler alınacağı ile duruşmanın nasıl sonlandırılacağına dair işlemler bütününü anlamak gerekir. CMK’ya göre duruşmanın idaresi ve düzeni hakime, toplu mahkemelerde ise başkana aittirr (CMK m. 203/1; m.192/1).

Duruşmalar herkese açık olmakla birlikte taraflar da dâhil olmak üzere duruşmalara katılan kişilerin, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yapılmasını engelleyecek tutum ve davranışta bulunmamaları gerekir. 5271 sayılı CMK, duruşmanın düzen ve disiplinin bozulmasını önlemek amacıyla çeşitli hükümler sevketmiştir. Bu amaçla başkan veya hakim,  hâlin gerekli kıldığı tedbirleri alabilecek ve uyarıları yapabilecektir. Nitekim Mahkeme başkanı veya hâkim duruşma sırasında ne suretle olursa olsun düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, katılan, malen sorumlu ve diğer kişilerin salondan çıkarılmasını görevlilere emredecektir. Hâkimin kişinin dışarı çıkarılmasına karar vermesinden sonra, ilgili kişi dışarı çıkarılma işlemi sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hakim veya mahkeme tarafından, verilecek bir kararla derhal dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar ve avukatlar  hakkında disiplin hapsi uygulanmayacaktır (CMK m. 203).

CMK’nın  “Sanığın dışarı çıkarılması” başlıklı 204.maddesine göre; sanığın duruşmadaki davranışları nedeniyle, hazır bulunması halinin duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı veya engelleyeceği hallerde hâkim, sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verebilecektir. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafi yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır (CMK m.204).

Diğer taraftan bir kimse, duruşma sırasında bir suç işlerse, mahkeme olayı tespit eder ve bu hususta düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir; gerek görürse failin tutuklanmasına da karar verebilir (CMK m.205).

3. Konuya İlişkin Uygulama Sorunları

3.1. Avukat Duruşmadan Çıkarılabilir mi?

Duruşma düzenini bozan kişinin taraf avukatı veyahut izleyici olan bir avukat olması halinde, duruşmadan çıkarılıp çıkarılamayacağı da uygulama da sorun oluşturmaktadır. Avukatın duruşmadan (bazen de zorla) çıkarıldığına dair yaşanan vakıalar, avukatın duruşmadan çıkarılıp çıkarılamayacağına dair tartışmayı her seferinde alevlendirmektedir.

6100 sayılı HMK’nın  151/1.maddesi “duruşma düzenini bozduğu”  gerekçesiyle avukatların duruşma salonundan çıkarılmayacağına ilişkin açık bir düzenlemeye yer vermiştir. Yukarıda değindiğimiz üzere 5271 sayılı CMK ise   203.maddenin 1.fıkrasında   hakimin  duruşma düzenini sağlamakla görevli olduğunu belirttikten sonra  aynı maddenin 2.fıkrasında da duruşma düzenini bozan kişinin salondan çıkarılmasına karar verebileceğini hüküm altına almış, ancak duruşmadan çıkarılma noktasında avukatları hariç tutan bir ifadeye yer vermemiştir.

CMK’daki düzenleme HMK’daki düzenleme kadar açık olmadığından avukatın duruşma düzenini bozduğu gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin öğretideki değişik görüşler ileri sürülmüştür. Nitekim bir görüşe göre, madde avukatın da salondan çıkarılabileceği şeklinde anlaşılmaya müsait görünse de, avukatın disiplin yönünden tutuklanamayacağını, disiplin hapsi veya para cezası verilmeyeceğini (Avukatlık Kanunu m. 58/2) ve disiplin hapsine konulamayacağını (CMK m.203/3) öngören diğer hükümler dolaylı olarak avukatın salondan çıkartılmasına karar verilemeyeceği sonucunu doğurmaktadır.  Bir başka görüşe göre HMK’ m.151’deki gibi CMK’da avukatın duruşmadan çıkarılmayacağını yönündeki gibi açık bir hüküm bulunmadığından, duruşma disiplini bozan taraf avukatı da olsa salondan çıkartılmasına karar verilebilir. Ancak direnç göstermeleri halinde avukatlara disiplin hapsi uygulanamaz.

Bize göre CMK’daki düzenleme, avukat hakkında disiplin hapsi uygulanmasını yasaklasa da duruşmadan çıkartılmasına cevaz vermektedir. Dolayısıyla duruşma düzenini bozan avukat duruşmadan çıkartılabilir. Ancak “duruşma düzenini bozma”nın, örneğin hakimin hoşlanmadığı veya duymak istemediği sözlerin sarf edilmesi gibi keyfi veya kişisel nedenlere, alınganlıklara dayalı olmaması gerekir. Avukatın duruşmadan çıkarılabilmesini yargılamanın sağlıklı ve bir düzen içinde yapılması imkanını ortadan kaldıran davranışların sergilenmesi veya sözlerin sarfedilmesi gibi somut olgulara dayalı istisnai ve zorunlu durumlara inhisar ettirmek gerekir. Yargı faaliyetinin önemli unsurunun avukat  ve savunma hakkının da yargılamanın olmazsa olmazlarından olduğu unutulmamalıdır.

3.2. Avukat Ayağa Kalkmak Zorunda mıdır?

Uygulamada duruşma esnasında yaşanan sorunlardan biri de “ayağa kalkma veya kalkmama”dır.   Uygulamada süregelen uygulama (yasa gereği ayağa kalkma durumları dışında da)  avukatların savunma yaptığı ya da genel olarak söz aldığı durumlarda ayağa kalkarak kendileri ifade etmeleri şeklindedir. Ancak son zamanlarda bahsi geçen yasa gereği ayağa kalkma durumları dışında avukatların ayağa kalkmadan oturduğu yerde kendilerini ifade etme çabaları ve buna yönelik hâkim uyarlarıyla devam eden tartışmalar görülebilmektedir.

Konuya ilişkin mevzuata göz attığımızda, duruşmada ayağa kalkmaya ilişkin açık düzenlemelere CMK 55. ve 231. maddelerinde rastlamaktayız. CMK  231/4  maddesi gereğince hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. Hüküm fıkrası okunurken salonda bulunan herkesin ayağa kalkması ve okuma işlemi bitene kadar ayakta beklemesi kanunun açık emridir. Bahsi geçen 231.maddenin gerekçesinde, mahkeme kurulu ve Cumhuriyet savcısı, bu zorunluluktan muaf olduğu belirtilmiştir. Gerekçe bağlayıcı olmamakla birlikte süregelen uygulama ya da teamül de bu şekildedir. Yine CMK ‘nın 55/2 maddesi gereğince yemin edilirken herkes ayağa kalkar.  Bu maddelerdeki “herkes” tabirine, hakim ve savcı da dahildir. Diğer taraftan HMK m.294/5’e göre de, “Hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler”. Keza Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)  “Yeminin şekli” başlıklı 233. maddesinin 5. fıkrasına göre, “Yemin eda edilirken, hakim de dahil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar”.

Kanunda duruşmada bulunanlara “ayağa kalkma” mecburiyeti öngören düzenlemeler bundan ibarettir. Dolayısıyla CMK 223.madde anlamında hüküm dışında kalan, örneğin ara kararların açıklanmasında ayağa kalkmasını emreden düzenleme CMK veya  Avukatlık Kanunu veya ikincil mevcut değildir. Bununla birlikte avukatların teamülen gerek ara kararların açıklanmasında gerekse savunma veya talepte bulunurken ayağa kalkarak kendilerini ifade ettikleri yaygın görülen bir uygulamadır. Avukatların kurumsal saygıya katkı  veya  bireysel olarak kendilerini daha rahat ifade etmeleri noktasında  gönüllülük temelinde ayağa kalkmalarının bir mahsuru elbette ki yoktur. Bilakis bir avukatın, yargıya saygının bir tezahürü veya örneğin iyi bir savunma yapabilmek için devinimsel bir imkan  olarak görüp de ayağa kalkmayı tercih etmesinin daha faydalı olduğu da savunulabilir. Ancak yasanın emretmediği durumlarda illaki ayağa kalkmasını zorlamaya çalışmanın veya  bunu tutanağa bağlamının da yasal bir temeli bulunamamaktadır.

3.3. Avukat Sanığın Yanında Bulunmak İsteyebilir mi?

Uygulamada duruşma salonlarındaki oturma düzeni gereği, müdafi kendine ayrılan yerde, sanık ise kendisine ayrılan ayrı ve nispeten uzak yerde oturmaktadırlar. Buna bağlı olarak da duruşma esnasında iletişime geçmeleri, yan yana oturmanın sağladığı kolaylık kadar olamamaktadır. Hatta bazı durumlarda müdafi, müvekkili sanık ile iletişim kurmak istediğinde uyarıyla karşılaşmaktadır. Oysaki duruşmadaki oturma düzeni gereği vekil olan avukat ile müvekkili müşteki veya katılan ile yan yana otarabilmekte ve iletişim kurabilmektedir.

Bu konudaki yasal mevzuata göz attığımızda CMK m.149/3’e göre; “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz”. Keza CMK m. 154’de yer alan şüpheli veya sanığın müdafi ile her zaman ve başkalarının olmadığı ve duyamayacağı bir ortamda görüşebilmesi ve bu şahısların yazışmalarının denetlenemeyeceği yönündeki hüküm kuşkusuz ki duruşma sırasında da geçerli olmalıdır.

Daha önce değindiğimiz üzere gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerekse  Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkına ilişkin bir ihlal kararının verilebilmesi için yargılamanın bir bütün olarak adil olmaktan çıktığının ortaya konulması gerektiğini eşik olarak kabul etmektedir. Bu bağlamda Diriöz/Türkiye kararında duruşma salonundaki oturma düzeni ile ilgili şikâyetinin kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi ise  bu konuda yapılmış bir başvuruyla (Larysa Zıabkına, B. No: 2014/5142, 21/11/2017) ilgili olarak “Somut olayda başvurucunun duruşmadaki oturma düzeninde ‘ fiziken’ avukatından ayrı bir konumda olmasının, menfaatlerini savunduğu esnada kendisini nasıl dezavantajlı bir konuma getirdiği temellendirilmemiştir” şeklinde gerekçe ile kabul edilemezlik kararı vermiştir:

Öncelikle  “silahların eşitliği” ilkesi gereği,  müşteki veya katılanın avukatının yanında oturduğu bir durumda, sanığın avukatı ile yan yana oturmasına veya  yan yana gelmesine, kolaylıkla hukuki yardımda bulunmasına imkan sağlanması gerektiği öğreti de hâkli savunulmaktadır. Diğer taraftan yukarıda değindiğimiz yasa hükümleri gereğince müdafiden yararlanma ve hukuki yardım alma hakkı, müdafi ile iletişime geçme, görüş alma haklarını da içermektedir. Duruşma salonlarındaki mevcut oturma düzeni buna çok imkân vermese de, sanığın yanına geçmek isteyen müdafiye bu imkânın sağlanması kısa vadeli bir çözüm olarak görünmektedir.

3.4. Avukatın Kılık ve Kıyafetine Karışabilir mi?

Duruşmalarda karşılıklı nezaket çerçevesinde mahkemenin saygınlığı tüm taraflarca sağlanmalıdır. “Meslek kuralları”,  mesleğin düzen ve geleneklerini korumak yerleştirmek ve yasaların avukatlara yüklediği görevlerin onurlu bir şekilde yerine getirmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Hakim ve savcılarla ilişkilerinde avukat hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmak zorundadır. Bu ilişkilerde karşılıklı saygı esastır.

Avukat, Türkiye Barolar Birliği tarafından kabul olunan meslek dayanışma ve düzen gereklerine uygun davranmak zorundadır. (Meslek Kuralı m. 11) Serbest bir irade sonucu kabul edilen meslek kuralları, bir toplum yaşamı için vazgeçilmez olarak kabul edilen avukatlık mesleğinin en iyi şekilde çalışmasını garanti altına alır. Bu kurallara uyulmaması avukat için bir disiplin cezasına çarptırılmakla sonuçlanır. (AB Meslek Kuralı m. 1.2.1). Avukatlar, müvekkillerinin haklarını korurken ve adaletin gerçekleşmesine çalışırken, ulusal ve uluslararası hukukun tanıdığı insan haklarını ve temel özgürlükleri yüceltmeye çalışırlar ve hukuka ve hukukçuluk mesleğinin kabul görmüş standartlarına ve ahlaki kurallarına uygun biçimde serbestçe ve özenle hareket ederler. (Havana Kuralları m. 14).

Hakim ve Cumhuriyet savcısı, 2802 sayılı Yasaya dayalı çıkarılan Hakim ve Savcıların Resmi Kıyafet Yönetmeliği 1 vd maddeleri; avukatlar da 1136 sayılı yasanın 49.madddesi gereğince cübbe giymek zorundadırlar.

Avukatlık Kanunun 49. maddesi gereğince avukatların duruşma esnasında cübbe giyme zorunluluğu devam etmekle birlikte, avukatlara, staj dönemi de dahil olmak üzere, baro ve Birlik’in iş ve işlemleri ile mesleğin icrası kapsamında kılık ve kıyafetle ilgili herhangi bir zorunluluk getirilemeyeceğine dair hüküm getirilmiştir. Kadın ve erkek tüm avukatların giyim şekline ilişkin Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları Yönetmeliğinin 20. maddesinde bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre tüm avukatlar ve avukat stajyerleri görevlerini mesleğin kurallarına yaraşır kılık kıyafet ile icra ederler, duruşmalara temiz kıyafetler ve avukat cübbesi ile çıkarlar. Mesleğin kurallarına yaraşır kılık kıyafet, temiz, bakımlı, fazla abartılı ve dikkat çekici olmayan, resmi görünümlü her türlü kıyafettir. Avukat cübbesi, duruşma haricinde müvekkil görüşmesi, asilin işlemlerini vekaleten gerçekleştirme gibi durumlarda cübbe giyilemez. Avukatlık cübbesi temiz, ütülü ve yırtıksız, avukatın vücut ölçülerine uygun olmalıdır.

Meslek kurallarından, duruşmalarda giyim serbestisinden ve avukatların duruşmada cübbe giyme zorunluluklarından bahsettikten sonra acaba hakimin duruşmada avukatın kılık veya kıyafetine ilişkin söz söyleme veya uyarıda bulunma hak veya yetkisinin olup olmadığına değinmemiz gerekir. Zira yakın zamanda kamoyu gündemini de meşgul eden olayda, bir hakimin duruşmada avukatın etek boyunun kısa olduğuna ve bunun da avukatlık mevzuatı ile giyim-kuşam etik kurallarına aykırı olduğuna dair tespiti tutanağa yazmasıyla başlayan tartışma, duruşma salonundan ülke gündemine taşınmıştı.

Bu hadiseden sonra bir hakimin avukatın kılık kıyafetine müdahalede kolay kolay bulunmayacağını düşünüyoruz. Ancak duruşmada avukatın kılık ve kıyafetine müdahale bulunmamanın en doğru davranış biçimi olduğunu söyleyebilir miyiz? Örneğin bu anlayış doğrultusunda terlik ve şortla duruşmaya gelen avukatın giyimine hiçbir şey söylenmemeli midir?  Konunun hassas bir konu olduğunu kabul ediyoruz. Bu konuda hakimin kendi ahlaki değerleri veya hassasiyetlerinden yola çıkarak bir tutumda bulunmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz. Ancak objektif, herkesçe makul görülebilir şekilde gerekçelendirilebilen ve genel olarak kurumsal olarak mahkemeye saygı ile avukatlık mesleğinin itibarını korumaya yönelik (oldukça sınırlı) bir müdahaleye sıcak bakıyoruz. Bu müdahale de duruşmada sözlü olarak avukatın uyarılması veya kendisiyle tartışmaya girilmesinden ziyade meslek örgütü olan baroya gönderilmek üzere duruşma tutanağı veya tanzim edilen tutanağın gönderilmesi şeklinde icra edilmeli diye düşünüyoruz.

3.5. Cumhuriyet Savcısının Kürsüde Oturması Marangoz Hatası mı?

Bilindiği üzere ülkemizde duruşma salonlarında cumhuriyet savcısı da hakim gibi kürsüde oturmaktadır. Ancak oturma düzenin bu şekilde olmasına ilişkin mevzuatımızda bir düzenleme bulunmamaktır. Dolayısıyla bu oturma düzeni bir yasa hükmüne değil teamüle dayanmaktadır.

Cumhuriyet savcısının kürsüde hakim ile birlikte oturması, hukukumuzda eskiden beri gerek akademi gerekse avukatlar tarafından eleştirilmekte ve bunun silahların eşitliği ilkesine uygun olmadığı söylenmektedir.  Hatta Fransız İhtilali döneminde benzer şekilde savcının hakimle aynı kürsüyü paylaşması nedeniyle savunma avukatı tarafından savcıya hitaben söylenen “Sizin benden yukarıda oturmanız bir ‘marangozluk hatasıdır” sözüne sıklıkla göndermede bulunularak bunun bir “marangoz hatası” olduğu ifade edilmektedir.

Belirtelim ki duruşmadaki oturma düzeninin Cumhuriyet savcısına ayrıcalıklı bir konum verdiğine ve bunun silahların eşitliği ilkesinin ihlal ettiğine yönelik yapılan başvuruyu değerlendiren AİHM ( Diriöz/Türkiye), duruşmadaki oturma düzeniyle fiziken cumhuriyet savcısına “ayrıcalıklı” bir konum verilmekle birlikte bu durumun duruşma sırasında sanıkları dezavantajlı bir konuma getirmediğini belirtmiştir.

Görüşümüze gelince, çelişmeli yargılama, sözlülük, doğrudanlık ve hukuki dinlenilme ilkelerine uygulanırlık sağlayabilecek bir duruşma salonu ve oturma düzeni nasıl olmalıdır sorusuna daha fazla kafa yormak gerekmektedir. Evet ülkemizde son 20-30 yıldır güzel ve modern denilebilecek adliye sarayları yapılmış olmakla birlikte, duruşma salonunun nasıl olması gerektiğine dair tartışma “marangoz hatası” söyleminden öteye taşınabilmiş değildir. Bu konudaki tartışmanın mimarlık,  iç tasarım gibi diğer disiplinlerle birlikte multi disipliner bir düzlemde yapılmasının daha rasyonel olduğunu düşünüyoruz. Evet genel olarak adliye binası özelde de duruşma salonunun nasıl olması gerektiğine yönelik tartışma ve arayışları bir gereklilik olarak görmekle birlikte, hâlihazırdaki cumhuriyet savcısının kürsüde oturuyor olması konusunda da duruşmada geçerli yargılama ilkeleri standartlarına uyulduğu sürece AİHM gibi düşünüyoruz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER