• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Av. Sibel DOLGUN
Av. Sibel  DOLGUN
gizli@adaletmedya.net
Boşanmanın Ayrıntılı Sonuçlarını İnceleyelim
  • 17 Haziran 2019 Pazartesi
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars
  • +
  • -

A.Maddi Sonuçlar

Boşanmanın mali sonuçları dışında yer alan, boşanma sonucunda maddi anlamda meydana gelen sonuçları, eşlerin hukuki durumlarının değişmesi, çocukların durumu, miras hukuku bakımından sonuçları, usul hukuku bakımından sonuçları başlıkları altında incelenebilir.

 

1. Eşlerin Hukuki Durumunun Değişmesi

Boşanmanın eşlerle ilgili kişisel sonuçları emredici hükümlerle düzenlemiştir. Boşanma asıl hüküm olarak evlilik bağını ortadan kaldırır, bu anlamda yenilik doğuran bir etki oluşturur. Bozucu yenilik doğuran bir hak olan boşanma, mevcut hukuki ilişkinin sona ermesini sağlar. Boşanma ile eşler evliliğin bahşettiği hak ve yükümlülükleri kaybeder. Boşanma kesinleşince taraflar için mevcut bir evlilikten doğan evlenme engeli sona erer. Boşanan eşlerden erkek hemen, kadın ise üç yüz günlük yasal bekleme süresine uymak şartıyla evlenebilirler. TMK.m.130 gereği, yeniden evlenmek isteyen eşler önceki evliliğinin bittiğini ispatlayacak; kadın eş üç yüz gün beklemek istemezse hâkime başvurarak sürenin kaldırılmasını isteyecektir. TMK. m.132 hükmüne göre, kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri halinde sürenin kaldırılması istenebilir. Böylece bekleme süresi olmadan kadının tekrar evlenmesi kolaylaşmıştır. Belirlenen bu sürenin konuluş amacı nesebin karışmasını önlemektir.

TMK.m.187 gereği, kadın evlenmekle kocasının soyadını alır, evlilik sırasında evlendirme memuruna yapacağı başvuru veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Boşanma halinde kadın, TMK.m.173 gereği evlenmeden önceki soyadını alır. Evlenmeden önce dul olan kadın hâkim kararı ile bekârlık soyadını taşıyabilir. Kadının boşandığı eşinin soyadını kullanmakta şahsi menfaati bulunur ve eşine bu durumun zarar vermeyeceği ispatlanırsa, boşandığı eşinin soyadını kadın taşıyabilir. Koca bu izni koşullar değişirse kaldırtabilir. Eşlerin soyadındaki ve kişisel statüsündeki değişiklikler olurken evlenme ile kazandığı erginlik, vatandaşlık ve kayın hısımlığı durumlarında değişiklik olmayacaktır. 4721 sayılı Kanunun 18. maddesi gereği kayın hısımlığı ve 11. maddesi ile kazanılan ergin kılınma, boşanmadan sonra da muhafaza edilir. Kayın hısımlığının devam etmesi sonucunda boşanan eşler birbirinin üstsoyu ve altsoyu ile evlenemezler. Gerek kadın gerekse erkeğin evlenmeyle kazandığı erginlik, evliliğin sona ermesine rağmen devam eder. Evlenmenin ölüm, gaiplik veya boşanma gibi bir sebeple sona ermesi evlenme ile kazanılan erginliği etkilemez. Sadece, butlan durumunda tartışma söz konusu olup, genellikle kabul edilen, kişinin iyi niyetli olması kaydıyla butlan kararından sonra da evlenerek kazandığı erginliği korumasıdır.

 

2. Çocuklarla İlgili Hukuki Sonuçlar

Boşanma sonrasında çocuklarla ana-baba arasında kişisel ve mali ilişkiler bir anlaşma ile düzenlenebilir. Eşler arasında bir anlaşma yoksa, hâkim boşanmada re’sen bu durumu düzenler. Eşler arasında boşanmanın fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşmanın çocuklarla ilgili düzenlemeleriyle hâkim bağlı değildir. TMK.m.182 hükmüne göre, hâkimin çocukların velayetinin kimde olacağı, çocuk ile ana baba arası kişisel ilişkiler ve iştirak nafakası konularında düzenleme yapması zorunludur. Boşanmadan sonra, velayet hakkının ana ve babadan hangisine verileceği sadece çocuğun menfaatleri göz önüne alınır. Burada çocuğun güvenliğinin ve yararının sağlanması esas olan ilkedir. Hâkim karar verirken çocukların cinsiyeti, yaşı, huyu, ana ve babanın karakterleri, yaşama biçimleri, ekonomik durumları, ahlaki yapıları, ana ve babanın çocuğun gelişmesi üzerindeki etki derecesi, çevreleri gibi hususları değerlendirerek çocuğun menfaatlerini değerlendirir. TMK.m.182/I hükmüne göre, mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken olanak buldukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra ana ve babanın haklarını ve çocuk ile kişisel ilişkilerini düzenler. TMK.m.336 ve 337 hükümlerinde velayet hakkının hangi durumlarda kimler tarafından kullanılacağı düzenlenmiş, velayet hakkının ana veya babadan birine verilebileceği gibi, velayetin kaldırılması sebeplerinin birinin varlığı halinde üçüncü bir kişiye de verilebileceği üzerinde durulmuştur. Türk hukukunda ana ve babanın velayet hakkını birlikte kullanılması söz konusu olmayıp, boşanmadan sonra velayet hakkı bölünemez.

Çocuğun velayet hakkının bir tarafa bırakılması sonucunda diğer tarafın çocuğu görme gibi tabii bir haktan yoksun bırakılmaması için tanınmış olan kişisel ilişki hakkı, ana veya babanın kişilik hakkının kapsamına girmektedir. Kişisel ilişki hakkı, velayet kendisinden alınan ana veya babanın ortak çocukları ile görüşmesi, belli saat ve aylarda yanına alması, mektuplaşması, iletişim araçlarıyla ilişki kurması unsurlarını içeren bir haktır. Kişisel ilişki kapsamı belirlenmesinde de yine esas olan çocuğun yararı olup, TMK.m.324 hükmüne göre kişisel ilişki çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba kişisel ilişki haklarını çocuğun eğitimi ve yetiştirilmesini engeller biçimde kullanırsa veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da başka önemli sebepler varsa kişisel ilişki hakkı reddedilir veya kendilerinden alınır.

 

3. Miras Hukuku Bakımından Sonuçlar

Eşler, yasal olarak birbirlerinin mirasçısıdır. Eşlerin mirasçılık hakkı, evlenme sözleşmesinin en önemli mali sonuçlarından birisidir. Kanun koyucu, hukuk politikası gereği, evlenme sözleşmesiyle hayatını birleştiren eşlerin kanun gereği başka her hangi bir hukuksal işleme gerek kalmaksızın birbirlerinin mirasçıları olmalarını istemiştir. Dolayısıyla, eşler, evlenmeden önce kan hısımlığı nedeniyle birbirlerinin yasal mirasçısı bile olsalar, evlenme sözleşmesiyle bu yasal mirasçılık hakları sona erer ve onun yerine evlenmeden kaynaklanan yeni yasal mirasçılık hakları devreye girer. Kanun koyucu, yine bir hukuk politikası gereği olarak, eşlere evlenmeyle tanınan yasal mirasçılık haklarının eşlerin boşanması sonucunda kendiliğinden ortadan kalkacağı, boşanan eşlerin boşanmadan önce birbirleri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarrufların da aksi ölüme bağlı tasarruftan anlaşılamadığı takdirde, boşanma sonucunda kendiliğinden geçersiz hale geleceğini düzenlemiştir. Boşanma hükmünün kesinleşmesiyle birlikte evlilik ortadan kalkacak, boşanan eşler birbirine kanuni mirasçı olamayacaklardır. Boşanma davası açılmışsa fakat boşanma kararı kesinleşmeden taraflardan biri ölmüşse evlilik boşanma ile değil, ölümle sona ermektedir. Ayrılık kararı ile evlilik ilişkisi sona ermeyeceğinden yasal mirasçılık devam edecektir. Eğer, eşlerden birisi boşanma davası açmış ve boşanma kararı kesinleşmeden ölmüşse, sağ kalan eşin mirasçı olup olmayacağı önceki kanunda düzenlenmediğinden doktrinde bu husus tartışılmış, hâkim görüş boşanma kararı verilmeden önce evlilik birliği ortadan kalkmadığı için eşlerden birinin ölümü durumunda, diğer eşin onun mirasçısı olabileceği yönündeydi. Ancak bu düşünce özellikle zina, hayata kast, pek kötü davranış sebeplerine dayanarak açılan boşanma davası sırasında davacının ölmesinin davalı eşi doğrudan onun mirasçısı haline getirmesinin adalet duygularını zedeleyen bir durum olduğu doktrinde ifade edilmiştir.

4721 sayılı Kanun’la boşanma davası devam ederken davacının ölümü halinde davacının mirasçılarının davaya devam etme yetkileri düzenlenmiştir. Kural olarak, evlilik ilişkisi ölümle sona erdiğinden dul kalan eşin mirasçılık sıfatı devam edecektir. Ancak, TMK. 181/II ile bu kurala istisna getirilmiş ve boşanma davası devam ederken ölen davacının mirasçılardan birinin davaya devam etmesi ve davalının kusurunu ispatlaması halinde, sağ kalan eşin mirasçılık sıfatını kaybetmesinin gündeme gelebileceği vurgulanmıştır. Bu hükmün uygulanabilmesi için usulüne uygun olarak yetkili mahkemede bir boşanma davasının açılmış olması, boşanma davasının davalının kusuruna dayanması, dava devam ederken davacı eşin ölmüş olması, ölen eşin mirasçılarından birinin davaya devam etmesi gerekir. Bu durumda boşanma davası sırasında elde edilen delil ve olayların kullanılarak kısa sürede ve daha az emek harcanarak karara bağlanması mümkün olacaktır.

Evlilik birliği, davacının ölümü ile sona erdiği için davacının mirasçılarının takip edeceği dava, boşanmaya yönelik değil, davalının kusurunun ispatına yönelik olacaktır. Mahkemece, kusurun tespiti ile sağ kalan eşin mirasçılığına da son veriliyorsa, bu karar var olan bir hukuki duruma son vereceği için yenilik doğuran bir karar niteliğindedir. Özellikle zina, hayata kast, pek kötü davranış, haysiyetsiz hayat sürme sebeplerinden biri ile açılan boşanma davasında gerçekten bu fiillerin işlendiği mirasçısı tarafından ispatlanırsa, haksız ve adaletsiz sonuçların doğması önlenmiş olacaktır. Ancak bahsedilen sonuç, ağır kusur öngörülen sonuçlar için olup, terk, akıl hastalığı sebeplerine dayanılarak açılan boşanma davasında dava sırasında davacı eşin ölmesi durumunda davacının mirasçısının davayı devam ettirip davalının mirastan mahrum olduğunu iddia hakkı yoktur. Aksi düşünce ve uygulama onarılmaz sonuçlara sebep olacaktır.

Anlaşmaya dayalı boşanma çekişmesiz yargı faaliyeti olup, eşlerin kusuru hiçbir şekilde gündeme gelmeyeceği için anlaşmaya dayanan boşanma yargılaması sırasında TMK. m. 181/II uygulanmaz. TMK.m.640/IV hükmü terekedeki hakların korunması bakımından her bir mirasçının yetkili olduğunu ve sağlanan korumadan mirasçıların hepsinin yararlanacağını düzenler.

4. Usul Hukuku Bakımından Sonuçlar

BK.m.132/III gereği, eşler arasında evlilik süresince birbirinden olan alacakları için zamanaşımı işlemez, işlemeye başlamış ise kesilir. Boşanma kararının kesinleşmesiyle beraber zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye başlar. Eski Medeni Kanun 165/I hükmünde, evlilik devam ederken eşlerin kanunda yer alan haller dışında birbirleri hakkında cebri icra takibinde bulunamayacağı düzenlenmişti. Ancak eşlerin, her zaman birbirine karşı dava açabilmeleri imkânı olmasına rağmen dava sonunda aldıkları ilamın icra daireleri aracılığı ile istemeleri mümkün değildi. 4721 sayılı TMK. ile cebri icra yasağı kaldırılmıştır. Bahsi geçen yasa ile kabul edilen mal rejiminin eşler arasındaki borçların muaccel hale gelmesini engellemeyeceği öngörülmüştür. Cebri icra yasağının kaldırılması ile bir eş, diğer eşinden olan alacağı için icra takibinde bulunabilecektir. BK.m.132 hükmünde eşlerin birbirinden olan alacakları için zamanaşımının yürümeyeceği kuralıyla eşlere takip özgürlüğü tanınmış, fakat takip yapma zorunluluğu getirilmemiştir. Her ne kadar cebri icra yasağı kaldırılmış ise de alacaklı eş alacağının takip edilmesini evlilikten sonraya bırakabilir.

 

B. Mali Sonuçlar

1. Maddi-Manevi Tazminat

4721 sayılı Kanun’un 174. maddesinde maddi ve manevi tazminat düzenlenmiş; mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat ile boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini talep edeceği öngörülmüştür. Önceki kanun döneminde bir kısım yazarlar maddi ve manevi tazminat taleplerinin boşanma davasının devamı sırasında ileri sürülmesi gerektiğini, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra bu talebinin ileri sürülmesinin mümkün olmadığını ileri sürmüşler, bazı yazarlar da kesinleşen boşanma ilamından sonrada maddi ve manevi tazminatın istenebileceğini savunmuşlardır. Yargıtay’da doktrindeki görüş ayrılıklarının etkisiyle, bu konuda istikrar sağlayamamış, içtihadı birleştirme yoluna gitmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu aldığı bir kararla kusursuz eşin boşanma kararının kesinleşmesinden sonra da maddi-manevi tazminatın istenebileceğini ve bunun için ayrı bir dava açılabileceğini belirtmiştir.

 

2. Nafaka

Hâkim, tarafların talep etmesi halinde maddi ve manevi tazminata karar verebileceği gibi, yoksulluk nafakasına da boşanma sonucunda ve talep halinde karar verebilir. Türk Medeni Kanunu m. 175’de, boşanma sonucunda yoksulluğa düşen eşe mali durumu iyi olan eş tarafından yardım edilmesi yoksulluk nafakası olarak tanımlanır. Yoksulluk nafakası süresiz olarak istenebileceği gibi nafaka yükümlüsünün kusuru da aranmaz. Boşanma kararı üzerine hükmolunacak yoksulluk nafakası evlilik birliğinde eşlerin giderlere katılması, dayanışması, yardımlaşması yükümlülüğünün evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da devamı niteliği taşımaktadır.

Evlenme akdi gerçekleştikten sonra kanunda belirtilen şartları yerine getirmeyen eşe karşı diğer eş her zaman tedbir nafakası davası açabileceği gibi, haklı bir sebebe dayanarak ayrı yaşama hakkına sahip olan eş de hâkime başvurarak gerekli önlemlerin alınmasını ve dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere tedbir nafakasına karar verilmesini talep edebilir. Yargıtay, ayrı yaşamakta olan eşe, eve dönmesi için ihtar gönderilmiş ise, eve dönmesi için geçerli olan sürede ayrı yaşamakta haklı ise, bu hususun dikkate alınarak uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiğini vurgulamış, ihtar gönderildiği halde gelmemeyi haklı sebep olarak değerlendirmiştir. Evliliğin butlanı nedeniyle dava açan eş lehine dava kesinleşinceye kadar hâkim tedbir nafakasına hükmedebilir. Yine, boşanma davası açılmasıyla eşlerin ayrı yaşama hakkı doğacağından, hâkim re’sen dava tarihi itibariyle tedbir nafakasına karar verecek boşanma veya ayrılık davası reddedilince ret kararının kesinleşmesi ile kural olarak tedbir nafakası sona erecek, tedbir nafakası isteyen eşin ayrı yaşamakta haklı olduğunu ispat etmesi gerekecektir. Evlilik süresince ve boşanma davası süresince çocukların bakım masrafları için çocuğun yanında bulunan eşe tedbir nafakası verilirken, boşanma kararının kesinleşmesiyle çocuğun bakım masrafları için velayet hakkı kendisine verilen eşe diğer eş tarafından iştirak nafakası verilir. İştirak nafakası, kararın kesinleşmesiyle ödenmeye başlanır çocuk ergin oluncaya kadar devam eder. Ergin olsa bile eğitimine devam ediyorsa eğitimi sona erinceye kadar devam eder. Ergin olduktan sonra bakıma muhtaç ise iştirak nafakası yerine bakım nafakası isteyebilir. Yardım yani bakım nafakası, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek üst soy, alt soy ve kardeşlere verilebilir.

Yardım nafakası verilebilmesi için nafaka talep edenin yoksulluğa düşmüş olması kanunen tayin edilen yükümlünün de ödeme gücünün bulunması gerekir.

 

3. Mal Rejiminin Tasfiyesi

Türk Medeni Kanunu ile iki yeni mal rejimi; edinilmiş mallara katılma ve paylaşmalı mal ayrılığı rejimleri hukukumuza girmiştir. Önceki kanunda yer alan mal birliği rejimine yer verilmemiştir. Boşanma ile evlilik birliği sona erince mal rejimi de boşanma davası tarihinden geçerli olmak üzere sona erecektir. Böylece mal rejiminin sona erme tarihi geçmişe etkili olarak boşanma davası tarihine göre belirlenecektir. Mal rejiminin tasfiyesinin boşanma ve ayrılık halinde nasıl yapılması gerektiği TMK. m. 179-180 hükümlerinde düzenlenmiştir.

Av. Sibel DOLGUN

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

AdaletMedya İnstagram Hesabımız
ads