• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Av. Yağız GÜNDOĞDU
Av. Yağız  GÜNDOĞDU
sakli@adaletmedya.net
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Çocukların Eğitim Hakkı Üzerine Değerlendirme
  • 20 Kasım 2019 Çarşamba
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars
  • +
  • -

Çocuk Hakları Sözleşmesi

Madde 28-“Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:

İlköğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler;

Ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;

Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretimi yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;

Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler;

Okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme oranlarının düşürülmesi için önlem alırlar.

Taraf Devletler, okul disiplininin çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde ve bu Sözleşme ’ye uygun olarak yürütülmesinin sağlanması amacıyla gerekli olan tüm önlemleri alırlar.

Taraf Devletler eğitim alanında, özellikle cehaletin ve okuma yazma bilmemenin dünyadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve çağdaş eğitim yöntemlerine ve bilimsel ve teknik bilgilere sahip olunmasını kolaylaştırmak amacıyla uluslararası iş birliğini güçlendirir ve teşvik ederler. Bu konuda, gelişmekte olan ülkelerin gereksinimleri özellikle göz önünde tutulur.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 7511/76 Başvuru No.lu 25 Şubat 1982 Tarihli Kararı

Bayan Campbell ve BayanCosans, İskoçya’da yasamaktadırlar. Komisyona başvuru yaptıkları tarihlerde, her ikisinin de zorunlu eğitim çağında birer çocukları bulunmaktadır. Başvurucular İskoçya’da Devlet okullarında disiplin tedbiri olarak bedensel cezanın uygulanmasıyla ilgili olarak şikâyette bulunmuşlardır. Mali ve pratik sorunlar nedeniyle, başvurucuların çocuklarını Devlet okullarından başka bir okula gönderme seçenekleri bulunmamaktadır.

Birinci başvurucu Komisyona başvuruda bulunduğu 30 Mart 1976 tarihinde, 7 yasındaki oğlunu Katolik İlkokula kaydettirmiştir. Bu okulda disiplin amacıyla bedensel ceza uygulanmaktadır. 8 yasın altındaki çocuklara bu cezanın uygulanıp uygulanmadığı tartışmalıdır. Başvurucu çocuğuna bedensel ceza verilmeyeceği konusunda okuldan güvence istemiş, okul böyle bir güvence vermeyi reddetmiştir.

1979 yılına kadar, öğrenim gördüğü bu okulda çocuğa bedensel ceza uygulanmamıştır. İkinci başvurucunun oğlu ortaokul öğrencisidir. Evinin yolunu kısaltmak amacıyla yol üzerindeki mezarlıktan geçtiği gerekçesiyle, kendisine bedensel ceza uygulanması için ertesi günü müdür yardımcısının odasına gelmesi gerektiği 23 Eylül 1976’da söylenmiştir. Babasının tavsiyesi üzerine müdür yardımcısının odasına gitmiş, ancak bedensel ceza uygulamasına razı olmamıştır. Bu nedenle aynı gün, cezasının uygulanmasına razı oluncaya kadar okuldan uzaklaştırılmasına karar verilmiştir.Bu aileye 1 Ekim 1976’da çocuğun okuldan uzaklaştırıldığı resmen bildirilmiştir. 18 Ekim’de okul idaresiyle yaptıkları görüşmede bedensel cezaya karsı olduklarını söylemişlerdir. 14 Ocak 1977’de okul idaresi aileye mektup yazarak, çocuğun uzun süre okuldan uzaklaşmış olmasının yeterli bir ceza oluşturduğu gerekçesiyle, okuldan uzaklaştırma cezasını kaldıracağını bildirmiştir. Yine aynı mektupta, çocuklarının “kurallara, yönetmeliklere ve disiplin şartlarına uyacağının” kendileri tarafından kabul edilmesinin şart olduğu bildirilmiştir. Anne ve baba bunu, çocuklarının bedensel ceza ile karşılaşmayacağı seklinde anladıklarını belirtmişlerdir. Müdür bunun yukarıdaki şartı reddetmek olduğunu ve uzaklaştırma cezasını kaldırmadığını, eğer çocuklarını okula göndermeyecek olurlarsa kovuşturulabileceklerini belirtmiştir. Başvurucunun çocuğu bir daha okula dönmemiş ve on altı yasına girince de zorunlu okul çağından çıkmıştır.

Mahkemeye göre çocukların eğitimi, bir toplumda yetişkinlerin kendi inançlarını, kültürlerini ve öteki değerlerini gençlere nakletme çabalarını kapsayan bütün bir süreci, öğretim ise özellikle bilginin ve entelektüel gelişmenin nakledilmesini kapsar. Bedensel cezanın uygulanması bir anlamda, bir okulun iç idaresinin bir parçasıdır, ama aynı zamanda,öğrencilerin zihinsel yeteneklerini geliştirme ve karakterlerini düzeltme gibi, bir okulun üzerinde kurulduğu amaçlarını gerçekleştirmenin de bütünleyici bir parçasıdır. Mahkemenin daha önce belirttiği gibi (bk. Kjeldsen, BuskMadsen ve Pedersen kararı, parag. 50), Birinci Protokolün 2. Maddesinin ikinci cümlesi, Sözleşmeci Devletlerin eğitim ve öğretim alanında üstlendikleri “bütün ve her” is bakımından bağlayıcıdır.

Mahkemeye göre Devlet, İskoçya’daki eğitim konusunda genel politikanın oluşturulmasında sorumluluk üstlenmiş olup, başvurucuların çocuklarının gittikleri okullar da Devlet okullarıdır. Disiplin, her eğitim sisteminin bütünleyici ve hatta onsuz olmaz bir parçasıdır; İskoçya’da Devletin sorumluluğu, günlük disiplin olmasa bile genel olarak disiplin sorununu da kapsar; merkezi ve yerel eğitim makamlarının Davranış Kurallarının hazırlanmasına katılması ve Hükümetin bedensel cezayı kaldırmayı amaçlayan bir politikayı taahhütemesi, bunu teyit etmektedir (bk. yukarıda parag. 16 ve 18). Mahkeme Kjeldsen… kararında (parag. 53) söyle demiştir.

“… 2. maddenin ikinci cümlesi, Devletin eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevleri yerine getirirken, müfredata dahil edilen bilgilerin objektif, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda nakledilmesine dikkat etmek zorunda olduğunu ima etmektedir. Devletin, anne-babaların dinsel ve felsefi kanaatlerine saygı göstermeyip, fikir asılama (indoctrination) amacını izlemesi yasaktır. Geçilmemesi zorunlu olan sınır budur.”Mahkemenin aynı kararda bu maddenin “Sözleşmeci Devletleri,eğitim ve öğretim alanında üstlendikleri her türlü görev bakımından bağlar; kamu eğitiminin organizasyonu ve finansmanı da bu görev içinde yer alır” demiş olması (bk. Kjeldsen, BuskMadsenve Pedersen kararı, parag. 50), bunu teyit etmektedir. Bu olayda davalı Devletin üstlendiği görev,disiplin sorununu da içermek zorunda olan İskoçya eğitim sisteminin gözetimidir.

Mahkemeye göre “kanaatler” terimi kendi basına alındığında,Sözleşmenin 10. maddesinde geçen “fikirler” ve “düşünceler” terimleriyle es anlamlı olmayıp, 9.maddedeki “inançlar” terimine daha yakındır ve inandırıcılığı, ciddiyeti, bütünselliği ve önemi bakımından belirli bir düzeye ulaşmış görüşleri ifade eder. “Felsefi” terimi de ailelerin bu maddedeki haklarını çok dar biçimde kısıtlayacak veya yeterli ağırlığı olmayan konuları da içerecek şekilde yorumlanmamalıdır. Mahkemeye göre “felsefi kanaatler” terimi, Sözleşmeye bir bütün olarak bakıldığında, “demokratik toplumda” saygıya değer bulunan (bk. Young, James ve Webster kararı,parag. 63) ve insan haysiyetiyle bağdaşmaz bulunmayan kanaatleri ifade eder; ayrıca bunlar,çocuğuneğitim gibi temel bir hakkı ile çelişmemelidir (bk. Kjeldsen, BuskMadsen ve Pedersen kararı,parag. 53). Başvurucuların görüşleri, kişi bütünlüğü gibi insan yaşamının ve davranışların temel yönleriyle ilgili görüşlerdir.

Mahkemeye göre, politika başvurucuların görüşleri doğrultusunda bir hareket olmakla birlikte, maddedeki “saygı gösterme” terimi, “kabul etme “den veya “dikkate almadan daha fazla bir anlam taşır; negatif taahhüt yanında Devlete yükümlülükler de yükler (bk. Ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte, Marckx kararı, parag. 31). Böyle olduğundan, anne babanın kanaatlerine saygı gösterme yükümlülüğü, karşıt görüşler arasında denge kurma iddiasıyla çiğnenemez; Hükümetin bedensel cezayı tedricen kaldırma politikası bu görevle bağdaşmaz.

Mahkemeye göre, bedensel cezaya itirazeden anne babaların çocuklarına uygun ayrı okullar kurulması, 2. maddeye “makul olmayanmasraflardan kaçınma” seklindeki çekincenin amacıyla bağdaşmaz.

Mahkeme, başvurucuların Birinci Protokolün 2. maddesinin ikinci cümlesindeki anne-babanın dinsel ve felsefi inançlarına saygılı eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Mahkemeye göre, 2. maddedeki eğitim hakkı, niteliği gereği Devlet tarafından düzenleme yapmayı gerektirir, ancak bu düzenleme hakkın özünü zedelememeli ve Sözleşme ile Protokollerde yer alanhaklarla çatışmamalıdır (bk. Belçika Eğitim Dili Davası kararı, parag. 52). Olayda bir yıl kadar yürürlükte kalan uzaklaştırma cezasını, kendisinin ve ailesinin bedensel cezayı kabul etmemeleri tahrik etmiştir. Çocuğun okula dönüsü, Hükümetin saygı göstermekle yükümlü olduğu anne ve babanın kanaatlerine aykırı hareket etmeleriyle mümkündür. Bu şekilde diğer bir hakla çelişeneğitim kurumlarına girme şartının, makul olduğu söylenemez. Bu nedenle Mahkeme, eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Bu Gerekçelerle Mahkeme,

  1. Oybirliğiyle, Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edilmediğine,
  2. Bire karsı altı oyla, her iki başvurucu bakımından Birinci Protokolün 2. maddesinin ikinci cümlesininihlal edildiğine,
  3. Bire karsı altı oyla, ikinci başvurucu bakımından aynı maddenin birinci cümlesinin ihlal edildiğine
  4. Sözleşmenin 50. maddesinin uygulanması sorunun saklı tutulmasına

Karar Vermiştir.

  1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 37222/04 Başvuru No.lu ve 09 Temmuz 2013 Tarihli Kararı

Başvuran özellikle üniversiteye giriş sistemine getirilen değişiklikler ve geçici madde eksikliğinedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvuran, meslek lisesi mezunu olduğunu vegetirilen yeni sistem nedeniyle, bir yandan düz liseden mezun olanlara diğer taraftan da yeni sisteminuygulandığı yılda veya öncesinde mezun olanlara kıyasla olumsuz yönde etkilendiğini iddia etmiştir.

Beyanlarına göre,başvuranın amacı liseden mezun olduktan sonra üniversite de iletişim bilimleri fakültesinde öğrenim görmek ve bunun akabinde gazetecilik mesleğini icra etmektir. Olayların gerçekleştiği tarihte, meslekliselerinden mezun olanlar düz liselerden mezun olanlarla aynı sınava tabi tutularak, üniversitedeiletişim bilimleri fakülteleri bünyesinde dört yıllık lisans programlarına yönelebilmektedirler. Bufakültelerden mezun olan öğrenciler genellikle medyada sorumluluk gerektiren mevkileregetirilmişlerdir.Başvuran meslek lisesinde son sınıftayken, YükseköğretimKurulu, 30 Temmuz 1998 tarihinde,üniversiteye giriş kurallarına ve özellikle de Öğrenci Seçme Sınavına (ÖSS) değişiklik getirerek yenibir sistem oluşturan 2547 sayılı Kanuna dayalı bir genelge yayımlamıştır. İletişim bilimleri fakültesineöğrenci kabul edilirken Öğrenci Seçme Sınavında alınan puanın %79unun, lisede elde edilen notortalamasının %21inin toplanmasıyla elde edilen sonuç esas alınmaktadır. Genelgeye göre yenisistemde, düz lise mezunu olanlar ve iletişim fakültesinde eğitimi verilen programlar ya da buna enyakın programlarda eğitim alan mezunlar için lisede elde ettikleri ortalama nota 0,5’lik bir katsayıuygulanmakta ve iletişim meslek lisesi mezunları ile söz konusu fakültede eğitimi verilen programlarındevamı ya da en yakın program olmayan dersleri alan mezunlar için de 0,2’lik bir katsayıuygulanmaktaydı.

Başvuran, sınav sonuçlarının hesaplamasına giren ve ağırlıklı not ortalaması katsayısıuygulamasının, düz lise mezunlarını, iletişim meslek lisesi mezunlarına kıyasla daha olumlu etkilediği kanaatindedir. Başvurana göre, yeni öğrenci seçme sistemi, iletişim meslek lisesi mezunlarını MeslekYüksek Okulu bünyesinde iki yıllık, teknik eğitim amaçlı programlara yönlendirmektedir ki, MeslekYüksek Okulu mezunları genellikle medyada sorumlu mevkilere gelememektedirler.

Başvuran, düz lise diploması almak ve uzaktan açık öğretim lisesi müfredatını takip etmek amacıylakayıtlı olduğu meslek lisesinden ayrılmak için izin talebinde bulunmuştur.

Mevzuatın meslek lisesi veya teknik lisede öğrenim gören öğrencilerinin düz liseye geçmesine izinvermemesi sebebiyle MillîEğitimBakanlığı tarafından bu talep reddedilmiştir.

Diploma sahibi başvuran, 6 Haziran 1999 tarihinde, yüksek öğrenimegiriş sınavına katılmıştır.Başvuran, 6 Eylül 1999 tarihinde, iletişim bilimleri fakültesine girişineimkân vermeyen sınav sonucunualmıştır. Başvuran, lise not ortalamasına 0,2 puanlık katsayı uygulanmadan ve dolayısıyla yeni sistemtarafından getirilen değişiklikler olmadansınavda aldığı notun istediğiiletişim fakültesine kayıt yaptırması için yeterli olduğunuhesaplamıştır.

İlgili, 20 Eylül 1999 tarihinde, Danıştay’a itirazda bulunmuştur. Başvuran, özellikle farklı diplomasahipleri arasındaki eşitlik ilkesini ileri sürmüştür ve lise son sınıftayken sistemde yapılan, tüm geçiş dönemi veya önceki dönemleri kapsayan hükümlerin de yer almadığıiyileştirmeyle getirilendeğişikliklerin önceden kestirilemeyen niteliğine itiraz etmiştir.

Danıştay savcısı, Danıştay’ın ilgili dairesini 30 Temmuz 1998 tarihli genelgenin uygulanmasınailişkin maddelerin iptaline davet etmiştir. Başvuran, meslek liselerine ilişkin yeni kuralların derhaluygulanmasının ve yayımlanan genelgeyle ilgili geçiş döneminin bulunmamasının meslek lisesiöğrencilerini olumsuz etkilediğini iddia etmektedir. Savcıya göre, yeni tedbirler alınmadan öncemesleki yönelim tercihini yapan öğrencileri korumak adına idarenin geçici tedbirler almayı öngörmesive öğrencilere daha iyi bilgi vermek için bu fırsattan yararlanarak farklı meslek liselerine yönelmeimkânı vermesi gerekmektedir.

Danıştay 8. Dairesi, 1 Mayıs 2001 tarihinde, başvuranın itirazını reddetmiştir. Daire, öncelikle1998-1999 öğretim yılı itibariyle üniversiteye giriş konusunda yapılan değişikliğin, lise öğrencilerin eğitimleriyle süreklilik arz eden dönemde, üniversite eğitimine yönelmeyi sağladığınıbelirtmiştir. Daire,yeni sistemin, toplumun sosyal ve ekonomik koşullardadeğişiklikleri dikkate aldığınaişaretetmiştir kibu durum, örneğin hukuk, kamu yönetimi ve sosyal veya siyasi bilimler eğitimi için edebiyat vematematikte iyi sonuçlar alınması konusundaki yeni gerekliliğe cevap verecektir.

Danıştay 8. Dairesi, geçici dönemin bulunmamasıyla ilgili olarak, yeni hükümlerin derhaluygulanmasında öğrencilereeşit bir muamele ve yüksek öğrenimdeeğitim düzeyini hızlıca iyileştirme amacının güdüldüğü kanaatine varmıştır. Danıştay, MillîEğitimBakanlığının, geçici tedbir olarak ilgiliöğrencilere yıl içerisinde kendilerine daha uygun bir liseye yönelme imkânısağladığınıeklemiştir.

Başvurana 25 Şubat 2004 tarihinde tebliğ edilen 20 Kasım 2003 tarihli kararda, Danıştay Daireleri,8. Dairenin görüşlerinideğerlendirerekbaşvuran tarafından yapılan itirazı reddetmiştir.

Bu arada, 2000-2001 eğitim yılı itibariyle, başvuranın lise öğrenimini tamamlamasından bir yılıaskın süre sonunda, Yükseköğretim Kurulu, bazı koşullar altında, meslek lisesinden düz liseye geçmeimkânısunmuştur. Yükseköğretim Kurulu geçici tedbirlerin bulunmamasının meslek lisesini bitireöğrenciler için olumsuz sonuçlar doğurduğunu kabul etmiştir.

Başvuran, eğitim hakkına ilişkin olarak iki defa ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmektedir.

  1. AIHM, bu şikâyeti, Sözleşmenin 14. maddesiyle birlikte 1 No.lu Ek Protokolünün 2. Maddesiaçısından inceleyecektir.

Sözleşmenin 14. maddesi aşağıdaki gibidir:Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veyadiğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensup olmak, servet, doğum veyaherhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.

Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesi aşağıdaki gibidir:

Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefiinançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.

Üniversiteye giriş konusunda, Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesinin sadecedüzenlemeyle getirilen bir şikâyete uygulanabilir olmamasına yönelik iddiayla ilgili olarak AIHM,herhangi bir zamanda var olan tüm yüksek öğrenim kurumlarına girişinSözleşmenin 1 No.lu EkProtokolünün 2.maddesinin ilk cümlesinde belirtilen hakkın ayrılmaz bir unsurunu teşkilettiğini dahaönceki kararlarında belirttiğini hatırlatmaktadır (Leyla Sahin v. Türkiye (BD), no. 44774/98, §§ 134-142, AIHM 2005-XI ve Mürsel Eren v. Türkiye, no. 60856/00, § 40-41, AIHM 2006-II). Dolayısıylaşikâyet konusu, Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesinin uygulama alanına girmektedir.

AIHM, ayrımcılığın benzer durumlarda üniversiteye yerleştirilenkişilerin tarafsız ve makul gerekçegösterilmeksizin, farklı bir muameleye maruz kaldıklarını ve farklı bir muamelenin, meşru bir amaçizlenmediğinde veya hedeflenen amaç ile uygulanan araç arasında makul orantılılık ilişkisi bulunmadığında, tarafsız ve makul gerekçeden yoksun olduğunu hatırlatmaktadır (bkz, diger birçokarasında, Sejdic ve Finci v. Bosna-Hersek (BD), no. 27996/06 ve 348636/06, § 42, AIHM 2009 ve Aliv. Birlesik-Krallık, no 40385/06,_§ 53, 11 Ocak 2011). AIHM, ayrıca bu bağlamdaSözleşmeciTarafların sahip oldukları değerlendirme payının genişliğinin, koşullara, etki alanına ve içeriğebağlı olarak değiştiğini hatırlatmaktadır (Andrejeva v. Letonya (BD), no. 55707/00, § 82, AIHM 2009).

Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesinin ilk cümlesinde güvence altına alınmasınarağmeneğitim hakkı zorunlu değildir; dolaylı olarak bu hakka sınırlama getirebilir zira bu hakka özgünolarak devlet tarafından bir düzenleme yapılmaktadır (Belçika’daeğitim dili rejiminin bazı yönlerineilişkin dava v. Belçika (esas), 23 Temmuz 1968, §§ 5, Seri A no. 6). Şüphesiz, eğitim kurumlarınındüzenlediği kurallar, toplumun diğer ihtiyaçları ile kaynakları arasında zaman içinde değişebilmektedir.34. Getirilen sınırlamaların, söz konusu hakkı, özünü zedeleyecek ve etkinliğinden yoksun bırakacakdüzeyde azaltmamasını temin etmek amacıyla Mahkeme, bu sınırlamaların ilgili kişiler açısındanöngörülebilir olduğuna ve meşru bir amaç güttüğüne ikna olmalıdır. Bununla birlikte Sözleşmenin 8 ila11. maddelerindeki tutumundan farklı olarak Mahkeme, 1 Nolu Ek Protokol ün 2. Maddesikapsamında meşru amaçların tamamını sıralamak zorunda değildir. Dahası, ancak başvurulan yollarile güdülen amaç arasında makul bir orantısallıkilişkisibulunduğu takdirde, bu türden bir sınırlama 1Nolu Protokol ün 2. Maddesi ile uyumlu olacaktır. (Leyla Sahin, (BD), yarıda anılan § 154).

AIHM, ayrıca Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesinin, ilgili sınavlara kurallara uyarakkayıt olan ve bu sınavlarda başarılı olan öğrencilerin üniversiteye giriş haklarının saklı tutulmasınayetki verdiğini hatırlatmaktadır (Lukach v. Rusya (kabul edilebilirlik kararı), no. 48041/99, 16 Kasım1999).

AIHM, olayların meydana geldiği tarihte (1998-1999 tarihli eğitim yılı için) yüksek öğrenimegirişe yönelik yapılan ÖSS’ye kabulün, iki sonuca bağlıolduğunu tespit etmektedir: mezunların lisede eldeettikleri not ortalaması ve ayrım yapılmaksızın sınava katılan tüm adayların elde ettikleri puanlar.

AIHM, başvuranın sınavda elde ettiği sonuçların, sınav sonucunda iletişim fakültesine girmeye hakkazanan düz lise mezunu adayların elde ettikleri puana eşdeğerolduğunu ve buna karsın başvuranın lisede elde ettiği notların, kendisi gibi meslek lisesi mezunu adayların da ayrılan bu katsayıdan zarargördüğünü ve başvuranın sınavda başarısız olmasına yol açtığını dikkate almaktadır. AIHM, getirilenyeni sistemle lisede elde edilen ortalamaya, iletişim fakültesi müfredatıyla genelgeye göre uyumluolan alanlarda eğitim alanlar ve düz lise mezunları için 0,5 katsayının, söz konusu fakültelerdekimüfredat ile uyumlu olmayan alanlarda eğitim alanlar ve iletişim meslek lisesi mezunlarına ise 0,2katsayının uygulandığını gözlemlemektedir.

Böylece, başvuran sınavda yeterli puan elde etmesine rağmen, mezun olduğu lise kategorisi velise notları ortalamasına farklı muamele uygulanması nedeniyle, iletişim bilimleri fakültesine girmeyehak kazanamamıştır.

AIHM, dolayısıyla, adaylar tarafından lisede elde edilen sonuçlara uygulanan puan hesaplamasisteminden dolayı, Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesi tarafından güvence altınaalınan yüksek öğrenimegiriş hakkı uygulamasında, başvurana ayrımcı bir muamele yapıldığı kanaatindedir.

AIHM, üye Devletlerin, yüksek öğrenimibaşarıyla sürdürebilecek öğrencileri seçmek amacıylaadaylarda bulunması gereken nitelikler hususunda, önemli bir değerlendirme payına sahip olduklarıkanaatindedir. AIHM, bununla birlikte ağır yaptırımlar getiren seçim sisteminin eğitim hakkının özünü,1 Nolu Ek Protokol ün 2. maddesinin ihlal suçu altında tanıyamayabileceğini ve adayları, 1 Nolu EkProtokol ün 2. maddesi ile birleştirilmişSözleşmenin 14. maddesi tarafından güvence altına alınanhakların ihlal suçu altında adalet ve eşitliğe aykırı koşullardadeğerlendiremeyebileceği kanaatindedir.

AIHM, somut olayda, Yükseköğrenim Kurulunun üniversiteye giriş sistemi değiştirirken, düz lisedeverilen eğitime göre meslek liselerinde temel konulardan(matematik, teknik veya sosyal bilimler) muaf tutulan öğrencilerinbaşarı oranlarının düşük birseviyede seyrettiği ve yüksek öğrenim gerekliliklerine bağlı olarak bu uygulamanın üniversitelerdekieğitim seviyesini iyileştirmeyisağlamak amacıyla yaptığı kanaatine vardığını tespit etmektedir. AIHM,öte yandan Danıştay’ın mevcut davada karar verirken, üniversite öğrencilerinin niteliklerine ilişkin olarak, üniversiteye girişi düzenleyen yeni seçim sisteminin toplumun sosyal ve ekonomik koşullarının gelişimiyle zorunlu hale gelen gereklilikleri göz önüne alarak değerlendirdiğini ve yüksek öğrenimde daha ileri seviyede güvence altına alınan gerekliliklere cevap verdiğini dikkate almaktadır.

AIHM, bununla birlikte, Avrupa ülkelerinde eğilimin, orta öğretimin son yılında verilen klasikdiplomanın yüksek seviyedeki mesleki eğitimi, yüksek öğrenime uygun bir hazırlık olarak kabul edip,diğer yolların kabul kıstaslarını artırarak üniversiteye giriş yolları skalasının geliştirilmesiolduğunu gözardı edemez (bkz., örneğin, Bakanlar Kurulunun noR(98)3 tavsiye kararı ekinin 4.2 maddesi).

AIHM, somut olayda, teknik bilimler, matematik (fizik, kimya, biyoloji) veya sosyal bilimler (felsefe,edebiyat, tarih, coğrafya) gibi temel konuların öğretiminin bu sürecin son iki yılında iletişim meslek liselerinde müfredattan kalkacak kadar, gitgide azaldığını tespit etmektedir. AIHM, lise eğitiminin buşekilde azalmasının yukarıda belirtilen Bakanlar Kurulunun Tavsiye Kararında tasvir edildiği gibi,yüksek düzeyde mesleki eğitimin amacını yerine getirmekte güçlükler olabileceği kanaatindedir.

Yukarıda belirtilenler ışığında AIHM, düz lise öğrencilerinin muaf tutulduğu eğitimi değerli kılanseçim sisteminin, üniversitelerdeki eğitim seviyesinin iyileştirilmesi gibi meşru bir amacının olduğu kanaatindedir.

Yukarıdaki görüşler bağlamında AIHM, ihtilaflı muamele ayrımcılığı, meslek liseleriyle düz liselerarasında ayrım içerdiği sürece, yüksek öğrenimdekieğitim seviyesini iyileştirmeye dayalı amaçla makul bir orantı sağladığı kanaatindedir. Dolayısıyla bu noktada Sözleşmenin 14. maddesiyle birlikteSözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2.maddesi ihlal edilmemiştir.

AIHM bir taraftan önceki yıllarda lise mezunlarının yararlandığışekilde, lise notlarına 0,5’lik katsayıuygulanmasından başvuranınyararlanmadığını, diğer taraftan başvuranın, mezunlarının puanın0,5’lik katsayı uygulanan düz bir liseye geçmesine izin verilmediğini fakat bir sonraki yıl bu türden birgeçisin uygulandığını gözlemlemektedir. Mahkeme, üniversite öğrenci seçme sistemine getirilendeğişiklikbağlamında gereken geçici tedbirlerin yokluğunda, başvuranın üniversiteye giriş hakkıyerine getirilirken lise son sınıfta ya da önceki yıllarda mezun olanlara göre ayrımcı bir muameleyetabi tutulduğu kanaatindedir.

Mevcut dava çerçevesinde AIHM,yeni hükümlerin acilen uygulanmasının yüksek öğrenim kalitesinin hızlı bir şekildeiyileştirmeyiamaçladığını kabul etmektedir.

AIHM, somut olayda uygulanan yöntemlerle amaçlanan hedef arasında makul bir orantılılıkilişkisinin bulunup bulunmadığınıincelediğinde, öncelikle liseye kayıt olduğu andan itibaren gazetecilikmesleğineyönelmiş olan başvuranın, bir iletişim meslek lisesinde eğitim görmeyi tercih ettiğinigözlemlemektedir. Bu eğitim kurumu, özellikle lise eğitiminin son iki yılında öğrencilerine, iletişim bilimleri fakültelerinin ilk yılında verilen programlarla büyük benzerlikler gösteren, gazeteciliğin farklıyönleri hakkında dersler içeren bir müfredat sunmaktadır. Üstelik iletişim meslek lisesinde, lise sonsınıfa gelene kadar alınan notların ortalaması, iletişim bilimleri fakültelerine giriş kapsamında 0,5’likbaşarı puanı katsayısından faydalanmaktaydı.

AIHM, bu hususlar bağlamındabaşvuranın üniversitelerin iletişim bölümlerinde eğitim görmek vesonrasında gazetecilik mesleğini icra etmek amacıyla bir iletişim meslek lisesine kaydolmayı tercihetmesinin iyi niyetli bir davranışolduğu sonucunu çıkarmaktadır.

AIHM, gazetecilik eğitimine hazırlık amaçlı iletişim meslek liselerinde verilen derslerinönemsizleştirilmesinde somut bir etkisi olan üniversiteye giriş kurallarınındeğiştirilmesinin, başvuranıiletişim fakültesinde eğitim görme imkanından etkin biçimde mahrumettiğini gözlemlemektedir. Bu yüzden başvuran lise diplomasını başarıyla elde etmesine ve üniversitesınavında düz lise mezunu adaylar kadar başarı puanı almasına rağmen bir üniversiteye girmeye hakkazanamamıştır.

Mahkeme ayrıca, söz konusu kuralların değiştirilmesinin beklenmedik etkisine rağmenbaşvuranın telafi edici tedbirlerden faydalanmadığını tespit etmektedir.

Bir taraftan, başvuranın düz liseye geçiş talebi resmi olarak reddedilmiştir. Halbuki bu türden birgeçişolasılığı yönetmelik tarafından telafi edici bir tedbir olarak öngörülmüştür ancak yeni kurallarınuygulandığıeğitim ve öğretim yılından itibaren uygulanmamıştır.

Diğer taraftan, başvuranıniletişim meslek lisesinin son sınıfında takip ettiği program, iletişim fakültesine giriş için gerekli yeni seviyeye uyum sağlamamıştır. Aslında bu program, 1999 yılındaüniversiteye girişte yeni kuralların gerektirdiği kadar bilgi içeren matematik, teknik ve sosyal bilimlerdersleri ile tamamlanmamıştır.

Yüksek öğrenimegiriş kurallarına getirilen değişiklilerinbaşvuran için öngörülebilir olmamasına vebaşvuranın durumuna uygulanabilir telafi edici tüm tedbirlerin alınmamasına ilişkin olarak varılansonuçlar bağlamında AIHM, ihtilaflı muamele ayrımcılığının, başvuranın yüksek öğrenim görmehakkını, kendisini bu haktan mahrum bırakarak azalttığı ve amaçlanan hedefte makul orantılılık ilkesiolmadığı ve dolayısıyla bu ayrımcılığın,Sözleşmenin 14. maddesiyle birlikte Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesine aykırıolduğu kanaatindedir.

Dolayısıyla, bu hükümler ihlal edilmiştir.

BU GEREKÇELERLE, AIHM,

  1. Oybirliğiyle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna;
  2. İkiye karsı beş oyla, düz lise mezunlarına göre iletişim meslek liseleri mezunlarının aleyhindedüzenlenen başarı puanı hesaplama katsayısı sebebiyle başvuranın yüksek öğrenimegirişiyle ilgiliayrımcılığailişkinşikâyetle ilgili olarak, Sözleşmenin 14. maddesiyle birlikte Sözleşmenin 1 No.lu EkProtokolünün 2. maddesinin ihlal edilmediğine;
  3. Oybirliğiyle, başvuranın mesleki yönelimini belirleyen seçimi yapmasının üzerinden uzun bir süregeçtikten sonra üniversiteye girişSartlarına getirilen değişikliğin öngörülemez niteliğine ve başvuranın durumuna uygulanabilir hiçbir geçici tedbirin alınmamasına ilişkinşikâyetle ilgili olarak, Sözleşmenin14. maddesiyle birlikte Sözleşmenin 1 No.lu Ek Protokolünün 2. maddesinin ihlal edildiğine;
  4. Oybirliğiyle,
  5. a) Sözleşmenin 44. maddesinin 2. fıkrası gereğince, davalı devletin, kararın kesinleştiği tarihtenitibaren üç ay içerisinde başvurana her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere, manevi tazminat için 5 000Avro (beş bin avro) ödemesi gerektiğine ve ödemenin yapıldığı tarihte geçerli oran esas alınarak bumiktarın davalı devletin para birimine dönüştürülerek ödenmesine;
  6. b) söz konusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar, bu miktara AvrupaMerkez Bankasının o dönem için geçerli faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faizuygulanmasına;
  7. Oybirliğiyle, başvurunun geri kalan kısmı için başvuranın adil tazmin talebinin reddedilmesine, karar vermiştir.

Vahim Tablo: Dünyada ve Türkiye’de Çocukların Durumu

UNICEF’in düzenlediği“Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’nagöre, 2007 yılı itibariyle;

  • Tümdünyadaki toplam çocuk sayısı, 2.2 milyardır.
  • Gelişmekte olan ülkelerdeyasayançocuk sayısı, 1.9 milyardır.
  • Yoksulluk içindeyasayançocuk sayısı, 1 milyardır.
  • 540 milyon çocuk temiz içme suyu imkanlarından yoksun durumda.
  • 627 milyon çocuksağlık hizmetlerine erişemiyor.
  • İlköğretimcağındaki 121 milyonu aşkınçocuk okula gitmiyor.

DünyaSağlıkÖrgütününbelirttiğiüzere, çocuklarla ilgili en önemligöstergelerden birisi olarak çocukölümleri kabul edilmektedir. İstatistiklerincelendiğinde, dünyada 0-5 yaş arası çocukölümleri en düşük Avrupa’da, Avrupa’nın yedi kat fazlasıyla en yüksek Afrika bölgesindedir. DünyaSağlıkÖrgütü çocukölümlerindeyüksek gelirli ve düşük gelirli ülkeler arasında bir uçurumunolduğunu vurgulamaktadır (WHO, 2015).

Türkiye’de 2012 yılında çocukölümlerinin toplam ölümleriçindeki oranı % 6,5’tir.

TÜİK 2011 Nüfus ve Konut Araştırmasınagöre, Türkiye’de engelli nüfusun% 8,7’si çocuknüfustur (TÜİK, 2014: 52).

 

  1. Sonuç

Çocuk haklarının korunmaya çalışılmasına rağmen dünyada ve ülkemizde çocuklar; çocuk işçiliği, çocuk yoksulluğu, çocuğun istismarı gibi son derece elim ve güç sorunlarla karşılaşmaktadır ve işbu çalışmanın da konusu olan eğitim hakları ellerinden alınmaktadır. Bütün insanlığın görevi çocuk haklarının dünya çocuklarına getirdiği standartı tüm çocuklar bakımından sağlamak ve çocuk haklarını geliştirmektedir.

Çocukların dünyayı elimizden alması ve ölümsüz ağaçlar dikmesi dileğiyle.

 

 

 

  1. Kaynakça

-UNICEF/DünyaÇocuklarının Durumu Raporu (2008)

-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı/Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2013-2017/2013/ Ankara

-Avrupa Konseyi/Çocuk Hakları Stratejisi 2016-2021/2016

-TÜİK/İstatistiklerleÇocuk/2013/Ankara

-TÜİK/İstatistiklerleÇocuk/2014/Ankara

-UNICEF/Türkiye’deÇocukİstismarı ve Aile İçiŞiddetAraştırmasıÖzet Rapor.

-UNICEF/Çocuk Refahı Belgesi

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

AdaletMedya İnstagram Hesabımız
ads